
Merhaba sevgili okurlar,
Bugün ben susuyorum ve çok değerli bir gencimiz, Aren Ayan kendisini tanıtıyor:
Merhaba ben Aren Ayan. 03.03.2003 doğumluyum. Babam Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda ses sanatçısı, annem resim öğretmeni, ağabeyim Potsdam Üniversitesi Müzik Bölümünde klarnet öğrencisi. Yani sanatçı bir ailede büyüdüm. Babam ve abimle birlikte müzik yapmak benim için eğlenceli ve mutluluk verici bir oyundu. Piyano çalmaya 4 yaşımda babamla başladım. 10 yaşımda İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı Trompet bölümünü kazanarak sevgili hocam Altuğ Öztunç’un öğrencisi oldum, 3 yıl boyunca ondan çok şey öğrendim. İşitme doktorum Trompet’in desibeli yüksek olduğu için ileriki yıllarda kulağımın zarar görebileceğini, enstrumanımı değiştirmem gerektiğini söyledi ve 4. Yıl piyano bölümüne geçiş yaparak sevgili hocam Furkan Özyazıcı’nın öğrencisi oldum. Konservatuvarın ilk yıllarında %50 işitme kaybım olduğu için işitme cihazımın çok iyi olmasına rağmen ortamdaki seslerin yoğunluğundan cihazın yüksek desibelli seslere karşı duyarlı olmasından dolayı derslerde hocalarımı duymakta ve derse konsantre olmakta çok zorlandım. Bu açığı kapatmak için mini yaka mikrofonu ile sorunu çözmeye çalıştık. Bütün hocalarım ve arkadaşlarımın bana çok anlayışlı ve sevgiyle davranmaları beni müziğe karşı daha da başarılı olmaya teşvik ediyor.
Piyano çalarken eserin hikayesini anlatmak, sevgiyi, şefkati, merhameti hissedip aktarmak olağanüstü. Denizdeki dalgaların kayaya vurması gibi yaşamdaki deneyimleri hissediyor,sis bulutlarının gizemi içinde kaybolup bestecilerin yaşamış oldukları olayları ve duyguları hissedip onlarla bütünleşip aktarmaya çalışmak bana ferahlık veriyor.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı lisans sınavını işitme kaybı raporum olmadan başarıyla geçerek lisans 1 öğrencisi oldum.
İşte, Aren Ayan böyle bir müzik tutkusuyla, müziği sadece işitme cihazı üzerinden değil tüm kalbi ve benliğiyle yaşayan bir genç. Hayali Almanya’da eğitimini sürdürmek. Türkiye’deki eğitimi ise çok değerli eğitmenlerin ve müzisyenlerin elinde bilinçli ve kararlı bir şekilde ilerliyor. Aren, azmiyle beni çok duygulandıran ve gençliğe inancımı sağlamlaştıran biri oldu. Müziğin sağaltıcı ve yenileyici gücü bu olsa gerek… Onu tanımanız için de çok içten bir söyleşi sizi bekliyor aşağıda:
Merhaba Aren. Sanatçı bir ailede büyümen senin birçok açıdan geleceğini belirlemiş. Peki senin müziğe yatkınlığın nasıl fark edildi ve kimler seni çocukluktan itibaren yönlendirdi? Çocukluğuna dair müzikle ilgili anıları biraz anlatır mısın?
Merhaba Menekşe Hanım. Benim müziğe yatkınlığımı ses sanatçısı ve eğitimci olan babam fark etti. Babam ve abimle birlikte müzik eşliğinde çocuk şarkıları söyler, evdeki müzik aletleriyle birlikte oyunlar oynar, dans ederdik. Abim keman çalarken ben de elime keman, oklavayı arşe yapıp ona eşlik ederdim. Orgdan çıkan doğanın seslerini taklit ederek eğlenirdik, piyanoda basit besteler yapmak beni çok mutlu ederdi.
10 yaşında piyano, keman veya flüte değil ama trompete yöneldin. Hem de kulağının bu enstrümanın desibelinden etkilenme riskine rağmen… Bu ilgin nereden kaynaklandı? Trompet seni hangi açılardan “cezbetti”?
Piyanoya çocukluğumdan beri hayrandım. Abimin saksafon çalmasından etkilenip ben de çalmak istedim. Konservatuvar sınavımda hocalarım hangi enstrüman çalmak istediğimi sordular; ben de” piyano veya saksafon çalmak isterim” dedim. Senin fiziğin için Trompet uygun dediler ve ben Trompet öğrencisi oldum. Enstrümanımı çok sevdim. Altuğ Öztunç hocamın iyi eğitimciliği sayesinde bu sevgim dah ada arttı. İşitme doktorum Trompetin desibeli yüksek olduğu için ileriki yaşlarda kulağımda işitme cihazı ile Trompet çalmamın kulağıma zarar verebileceğini söyledikten sonra piyano bölümünün sınavını kazanarak oraya geçiş yaptım.
Piyano ile ilk karşılaşman nasıl oldu? Sanki trompete ihanet ediyor gibi hissettin mi kendini? İlk çaldığın eseri anımsıyor musun mesela?
Piyano ile ilk karşılaşmam 3 yaşında Berkin ağabeyimin Bilkent Konservatuarı’nı kazandığında babamın eve piyano almasıyla oldu. O gün piyanoyu gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Benim için sesler çıkaran harika bir oyuncak gibiydi. İlk piyano derslerimi babamdan aldım; 4 yaşımda doğaçlama küçük besteler yapmaya başladım. Trompet, sohbet etmekten zevk aldığım, sevdiğim bir arkadaşımdı. Bu yüzden onunla aramız hiç bozulmadı. Piyanoda ilk çaldığım eser: Chopin-Prelude in E Minor(Op.28 No.4) idi.
Derslerden ve arkadaşlarımdan geri kalmamam için babam beni işitme doktoruna götürüp testlerin sonucunda son sistem kaliteli bir işitme cihazı aldı. Böylelikle hocalarımı ve derslerimdeki konuları daha iyi anlıyorum.
Furkan Özyazıcı ile nasıl bir öğretmen-öğrenci ilişkiniz var? Senin müzik yeteneğin üzerinde nasıl bir etkisi oldu ve hiç aklından çıkmayan öğütleri, yönlendirmeleri var mı?
Furkan hocam gördüğüm en iyi ve en kaliteli hocalarımdan birisidir. Hoşgörülü, merhametli, sevecen , çok iyi bir öğretmendir. Benim abim gibidir. Benim için büyük bir şans ve fırsattır. Derslerimde ilerlemem konusunda çok sabırlıdır. Her şeyi sağlamlaştırana kadar eksiklerimi tamamlayıcı ödevler verir. En sonda parçalarım oturur ve rahatça çalarım. Eserlerdeki detayları çok iyi analiz eder ve uyarır. Müzikalite konusunda duyguları yansıtmam için önemli ipuçları verir. Parçalarımı çalarken her zaman dikkatli olmamı söyler.
Aren, senin önce trompet, ardından piyano özelinde müziğe olan adanmışlık, hiçbir engel tanımayan bir tutkunun en güzel başarı öykülerinden biri aslında. Senin “başarı” tanımını öğrenebilir miyim? Ne zaman kendini “başarmış” hissedersin?
Ben başarılı olabilmek için önce kendime bir hedef koyarım. İlk önce ana hedefimi belirlerim, daha sonra ana hedefe ulaşmak için küçük hedefler koyarım. Sanki birer basamak gibi düşünürüm. Her basamağa çıktığımda aldığım zevk artar ve ferahlarım. En sonunda ana hedefime en iyi şekilde ulaştığımda başarmış hissetmek bana büyük bir mutluluk verir.
Eserlerin hikayesini de öğrenmeyi çok seviyorsun. Peki “hikayesi” seni en çok cezbeden birkaç eserden söz eder misin?
Beethoven Ay Işığı sonatını, sevdiği ve ulaşamadığı kadına anlatamadığı duygularını müziğiyle anlatmış, ben de çalarken onun duygularını ve yalnızlığını içinde yaşadığı çaresizliği hissettim. Muhteşem melodileriyle ve akorların çözülmesiyle onu çok daha iyi anladım. Chopin’in Prelude in E minör(op.28 No.4) eserini çalarken, vatanı Polonya’daki savaşta sevdiklerini kaybetmenin acısını ve duyduğu derin üzüntüyü, Chopin Nocturne op:9 no:2 yi çalarken cennetin kapısı açıldığında kendimi huzura ermiş, Rachmaninov etude op:33 no:8 i çalarken birisine karşı duyduğum bir pişmanlık yüzünden üzüntüyü hissettim.
Kendine örnek aldığın konser piyanistleri kimler?
Paul Barton, Lang Lang, Fazıl Say, Ivo Pogorelich, Arthur Rubinstein, Wladyslaw Szpilman, Daniel Barenboim, Vladimir ashkenazy, Nikolai Lugansky, Mikhail Pletnev, Vladimir Horowitz, Grigory Sokolov, Khatia Buniatishvili, Valentina Lisitsa’yı sayabilirim.
Peki müzik sana “şifa” oluyor mu? Müzik terapisi alanıyla ilgileniyor musun?
Müzik bana huzur, sevgi, şefkat ve merhamet duygularını telkin ediyor. Müzik benim dertlerimi çözüyor, benimle sohbet ediyor, bana arkadaş ve destek oluyor. Ne zaman rahatlamak istesem piyano çalıyorum. Piyano çalmak benim için meditasyon yapmaktır. Piyano çaldığım zaman geçmişimle yüzleşip eksiklerimi görüyorum, karların erimesi gibi çözüldüğümü hissediyorum, ses frekanslarını duyarak enerjimi toparlıyorum ve mutlu oluyorum. Babamın “Kalbin Sesi Tura” adlı müzik terapi albümü var; onu dinlediğimde şifayla doluyorum.
Şu ana kadar nerelerde konserler verdin ve ilginç bir sahne anını paylaşır mısın bizimle?
Gedik Üniversitesi salonu, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı konser salonu, Moda kilisesi konser salonu ve Yeldeğirmeni konser salonunda konserler verdim.
Hayatıyla, mücadeleleriyle sana en çok ilham kaynağı olmuş besteciler hangileri peki?
Frederic Chopin, Franz Liszt, Ludwig van Beethoven, Wolfgang Amadeus Mozart, Sergey Rachmaninov, Johann Sebastian Bach, Domenico Scarlatti, Joseph Haydn, Carl Czerny ve Franz Schubert’i sayabilirim.
Son günlerde çalmaktan en çok hoşlandığın eser hangisi ve neden?
Chopin Nocturne No:20 eserinde, hayatında zor geçen günleri bir vatansever olarak savaş, ayrılık, özlem ve kaybetme korkusu gibi acı duyguları yaşamış. Ben de bu duyguları hissederek çalıyorum.
Notaları işitmen zor olduğunda “hissediyor” musun, yoksa bu ikisi zaten hep birlikte mi ilerliyor? Nota nasıl hissedilir Aren?
Sesleri sadece kulağımla değil kalbimle de duyuyorum, ses titreşimleri içimde yankılanıyor ve müzik olarak ellerimden akıyor.
Piyano ile arandaki bağı nasıl tanımlardın?
Piyano benim ailem gibi sevdiğim, dostum, sohbet ettiğim en yakın arkadaşım… Tek başına bir orkestra olduğu için onunla müzikalite anlamında herşeyi yapabilme imkanına sahibim. Bu yüzden onu çok seviyorum.
Peki piyano dışındaki hobilerin nedir?
Yabancı dil , matematik, kitap okumak, spor yapmak, drama, tarih, bulmaca çözmek.
Geleceğe dair hayallerini ve yakın dönem projelerini de öğrenmek isterim son olarak.
Gelecekteki projelerim, Almanya’da müzik eğitimime devam etmek, Babam ve ağabeyim ile birlikte müzik yapmak , dünyanın her yerinde başarılı konserler vermek.
Bravo Aren ! Müzikle duyguların nasıl bu kadar içiçe olduğunu , beyin-ruh -kalp üçgenini müzik ortamında nasıl oluşturduğunu çok güzel ifade etmişsin , harika bir anlatım. Müşerref hoca da sağolsun çok hoş bir röportaj gerçekleştirmiş.Başarılı çalışmalarının hep sürmesi dileklerimi iletirim.Berkin’ Fazıl kardeşime selamlar. Sevgilerimle..
BeğenBeğen