Genç arp sanatçılarından Gizem Aksoy Yılmaz: “Dünyaya bir daha gelsem yine arp çalmak isterdim. Sevdiğin mesleği yapmak büyük şans”

1988 yılında Mersin’de doğan Gizem Aksoy Yılmaz, 2000 yılında Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarını kazanarak, arp çalışmalarına Hakan Gözükara ile başladı. Öğrencilik hayatı boyunca büyük başarılar elde etti. Mersin Akademik Oda Orkestrası’nın açmış olduğu “Genç Yetenekler Solistlik Sınavı”nı kazanarak bu orkestra ile ilk solistlik deneyimini gerçekleştirdi. Ardından “Türkiye Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrasını kazanarak bu orkestra ile Berlin, Kassel, Dortmund’da konserler verdi. 

Dünyaca ünlü arp sanatçılarından Marie Pierre Langlamet, Isabelle Moretti, Florence Sitruk, Isabella Perrin, Çağatay Akyol, Şirin Pancaroğlu ile çalışma fırsatı elde etti ve masterclasslarına katıldı.

Başta Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olmak üzere, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, Mersin Akademik Oda Orkestrası, Eskişehir Belediye Senfoni Orkestrası ve Anadolu Filarmoni Orkestrası’nda görevler aldı. Türkiye’deki hemen hemen tüm orkestralarda misafir sanatçı olarak yer almış, yerli yabancı ünlü birçok şeflerle çalışma fırsatı bulmuştur.

2010 yılında Brezilya’nın başkenti Rio de Janeiro’da her yıl düzenlenen Rio Harp Festivaline davet edilen Aksoy, bu başarısı üzerine Mersin Üniversitesi’nin desteği ile Brezilya’ya gönderildi ve 5.Rio Arp Festivalinde tek Türk olarak ülkesini temsil etti. Orada 2009 yılında uçak kazasında hayatını kaybeden arp sanatçısı Ceren Necipoğlu anısına bestelenen eserin ilk seslendirilişini gerçekleştirdi. Hızlıca yayılan bu başarısı ile birçok televizyon ve radyo programlarına konuk oldu.

2010 yılında Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan birincilikle mezun oldu. Bu başarısı ile burs almaya hak kazandığı Türk Eğitim Vakfı tarafından “Üstün Başarı Ödülü” ile ödüllendirildi.

2014 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Arp Bölümü Yüksek Lisans programını kazandı ve İpek Mine Sonakın ile çalışmaya başladı. 2018 yılında yüksek lisans programını başarıyla tamamladı.

Aksoy, 2015-2018 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Arp Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak görev yaptı. 2016 ve 2020 yıllarında ise, Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde solist olarak konserler verdi. Bu konserleri Trt Müzik Klasik Esintiler programlarında gösterildi.

2018 yılında Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Arp Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başladı. Konservatuvarda eğitmenliğinin yanı sıra 2008 yılından bu yana Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası’nda Arp Sanatçısı olarak görev yapan Gizem Aksoy YILMAZ halen bu görevlerine devam ediyor.

“Dünyaya bir daha gelsem yine arp sanatçısı olmak isterdim” diye haykırmak hem çok büyük bir tutku, hem de mesleğine büyük bir adanmışlık işareti. Gizem Aksoy Yılmaz’ı tanıyıp performanslarını dinlediğinizde benimle aynı fikirde olacağınıza eminim. Evet Gizem hanım, büyülü arpinizin sesiyle bize kendinizi anlatır mısınız biraz?

Sevgili Gizem Hanım, ilk olarak merak ettiğim soru; müziğe ilginiz nasıl ortaya çıktığı… Ve bir arp sanatçısı olma yolunda nasıl bir eğitimden geçtiniz?

Babam çok yetenekli, müzik aşığı bir piyanisttir. Mersin’de onun zamanında konservatuar eğitim imkanı olmadığı için kendini alaylı olarak yetiştirmiş. Bana ilk notaları bile babam öğretmiştir 🙂 Evdeki piyano ile ben çok ilgiliydim. Sürekli kendi duyduğum parçaları kulaktan çalmaya çalışırdım. İlkokulda çocuk korosuna başladım. Oradaki değerli hocam Reyhan Bezdüz benim yeteneğimi keşfetmiş ve beni konservatuar sınavlarına yönlendirdi. Bende sınavlara girdim ve arpı kazandım. Başarılı bir eğitim sürecim oldu diyebiliriz. Öğrencilik yıllarında solistlik sınavlarını kazanıp orkestra eşliğinde ile solo konserler verdim. Türkiye Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası’nda yer aldım. Yurtiçi ve yurtdışında konserlerimiz oldu. Ayrıca Brezilya’da bir arp festivalinde ülkemizi temsil ettim ve Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuarından birincilikle mezun oldum. Daha sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde yüksek lisans yaptım. Öğrencilik yıllarımda da Türkiye’nin neredeyse tüm senfoni orkestralarında misafir sanatçı olarak çalıştım. Şu an da Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası Arp Sanatçısıyım aynı zamanda Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarında Arp Öğretim Görevlisiyim.

Peki neden arp? Piyano veya keman değil ama arpı seçme motivasyonunuz neydi?

Aslında dürüst olmak gerekirse konservatuar sınavlarına girdiğimde bende arpı bilmiyordum. Sadece içimde çok fazla bir enstrüman çalma isteği vardı ve hangisi olursa çalarım diye düşünüyordum 🙂 Sınavda arp hocası parmaklarıma bakarken “senin parmaklar çok güzel arp çalar, arp çalar mısın?” dedi. Ben de ne olduğunu bile sormadan heyecanla çalarım dedim. Sınavdan sonra arpı ilk gördüğümde büyülendim. Çocuk aklımla ilk düşündüğüm “ben bu kadar büyük bir enstrümanı nasıl çalacağım?” oldu 🙂 O zamanlar küçük arplar daha Türkiye’ye gelmemişti. Şimdilerde çocuklar eğitimlerine büyüyene kadar küçük arp ile devam edebiliyorlar. Ama eskiden bizler için küçük bedenimizle büyük arpa başlamak hayli zordu. Bir yandan enstrümanın ağırlığını dengede tutmayı öğrenirken yetişmeyen kollarımızla çok tatlı görüntüler veriyorduk 🙂 Ama arpa ilk dokunduğumda içime öyle büyük bir mutluluk düştü ki hala çoğu zaman o mutluluğu anımsayarak çalmaya başlarım. Ve şimdi diyorum ki iyi ki arp! Dünyaya bir daha gelsem yine arp çalmak isterdim. Bunu söyleyebilmek çok büyük bir lüks. Sevdiğin mesleği yapmak büyük bir şans.

Ne büyük bir adanmışlık ifadesi bu… Sizi kutlarım. Mesleğinize duyduğunuz heyecanınızı bize kadar ulaştırdınız. Bir yandan da birçok orkestra ile konserler verdiniz, bu deneyimler size neler kazandırdı? 

Ben zaten uzun yıllardır senfoni orkestralarında çalışıyorum. Orkestra deneyimi çok başka birşey solistlik deneyimi çok başka. Tabii ki iki kazandığınız deneyimin birbirine destek olduğu açıları çok fazla. Orkestrada birlikte hissetmeyi öğreniyorsun. Denge,uyum,bütünlük bunlar ancak tecrübe ile kazanılan şeyler oluyor. Solistlik de biraz daha bireysel olabiliyorsun. Aslında arpçılar orkestra da zaten solist enstrüman sayılıyor fakat direk solo olarak çaldığınızda bütün dikkatler daha çok sizin üzerinizde oluyor. Odak noktası tamamen siz oluyorsunuz. Bu çok ciddi bir konsantrasyon ve odaklanmayı gerektiriyor. Ya da bazen oradan kopacak kadar müzikle bütünlük sağlayıp bir yolculuktan dönmüş hissi yaşayabilmeyi deneyimliyorsun. Bunlar paha biçilemez büyük deneyimler.

Türkiye’de sizce arp yeterince bilinen bir enstrüman mı, neden?

Maalesef Türkiye’de arp yeterince bilinen bir enstrüman değil. Aslında bunun biraz bizim kültürümüze özgü olmamasıyla da ilgisi var. Klasik müzik bizim kültürümüzün müziği değil. Arp da sadece batı müziğinde kullanılan bir senfoni enstrümanı. Aslında insanlarımız sadece arpı değil senfoni orkestralarında kullanılan birçok enstrümanları bilmiyorlar. Bunun sebebi insanlarımızın klasik müziğe uzak olmaları. Aslında içine girseler sevecekler fakat önyargıları kıramıyoruz.Tabiki klasik müzik evrensel bir dil gibi toplumun gelişmesi için gerekli ve bunun başta çocuklara eğitimle tanıtarak daha sonra da halka bu müziği sevdirecek yollar geliştirerek ülkemize bu müziği sevdirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Başarılı bir arp sanatçısı fiziksel olarak ne tür zorluklardan geçer, nasıl bir dayanıklılık sergilemesi gerekir?

Arp fiziksel olarak gerçekten güç isteyen bir enstrüman. Tellerde çok yoğun bir gerilim var ve iyi bir ton için her zaman güçlü bileklere,parmaklara ihtiyacımız var. Ben yaşım ilerledikçe vücudumda başlayan ağrılar sonucunda kendimi spora verdim. Arp için özellikle kolların, boynun ve belin çok güçlü olması gerekiyor. Yanlış oturuşlar sakatlanmaya yol açıyor. Ben pilates ve yoga yapıyorum. Çok rahatlama yaşadım. Bence sadece arp değil enstrüman çalan herkes güçlenmek için bir spor ile uğraşmalı. 

İnsanlık tarihinin en eski çalgılarından biri olan arpı nasıl tanımlardınız?

Sanırım arpı mitolojik tanımların da  etkisiyle ve gerçekten de eşsiz olan sesiyle “bulutların ötesindeki büyülü ses” olarak tanımlanabilir.

Peki, arp tarih boyunca en çok hangi dönemde müzik tarihine damgasını vurdu? O dönemde yaşamak ister miydiniz?

Arpın zaten pedalların icadı ve gelişimini geç tamamlaması sebebiyle müziğin içine tam katılması diğer enstrümanlara göre daha geç oldu. En çok 19.yy sonları ile 20.yy başlarında müziğe damgasını vurdu. O dönemde yaşamayı sadece müzik anlamında değil birçok açıdan çok isterdim. Sanırım eski çağlardaki hayat bana daha anlamlı ve değerli geliyor. 

Yakın dönemde arp çalış tekniklerinde bir değişim söz konusu oldu mu?

Modern müzikle birlikte farklı çalma teknikleri hayatımıza girdi fakat temel çalma pozisyonlarında çok büyük değişimler olduğunu düşünmüyorum. Aslında internet sayesinde herşeye kolaylıkla ulaşmak,izlemek ufkumuzu birçok açıdan açtı. En azından artık tek doğru diye birşey olmadığını kabul ettiğimizi düşünüyorum. Kişinin parmak ve vücut yapısına göre kendi doğrusunu bulması en önemlisi.

Peki arpın sesini neye benzetirsiniz?

Arpın sesini su sesine çok benzetirler ama bence sadece su demek yetersiz olur. Bence arpta doğadaki birçok sesten biraz var. Eşsiz ve duru…

Dünyaca ünlü arp sanatçılarından Marie Pierre Langlamet, Isabelle Moretti, Florence Sitruk, Isabella Perrin, Çağatay Akyol, Şirin Pancaroğlu ile çalışma fırsatı elde ettiniz ve masterclasslarına katıldınız. En çok beğendiğiniz arp sanatçılarını da öğrenmek isterim.

Marie Pierre Langlamet, Sacha Boldachev, Emmanuel Ceysson, Jana Bouskova…

Birçok müzisyen erken dönem Fransız repertuarını, Rameau’yı, Couperin’i tercih eder. Benim için ise arp dendiğinde Arianna Savall’ın yeri çok ayrı. Peki arp söz konusu olduğunda favori repertuarınız nedir? Size en çok huzur veren ve en çok neşe veren, arpla çaldığınız iki eseri sorsam hangilerini söylerdiniz?

Bu soruya sadece iki eserle cevap vermek benim için çok zor çünkü arpta çaldığım her eserin benim için yeri çok ayrı. Dönem dönem ve çaldığım ruh hallerimle bağlantılı olarak değişiyor aslında. Çocukken çok bağlandığım bir eseri düşündüğümde şimdiki bakışım farklı olabiliyor. Ya da olgunlaştıkça yeni keşifler yapmak farklı tınılar denemek daha keyifli oluyor. Şu sıralar Türk ezgilerini arpta duymaktan çok keyif alıyorum. Ama bir Hasselmans’ın ya da Renie’nin arp eserini duyduğumda hala nasıl yazmış ya diye tüylerim ürpermiyor değil 🙂 

Rio Arp Festivali’nde tek Türk olarak ülkenizi 2010 yılına temsil ettiniz. Bu festivale dair deneyimlerinizi öğrenmek isterim. Latin ülkelerinde müzik kültüründe arp nasıl bir yere sahip?

Aslında benim için Rio Arp Festivali’ne katılmanın güzel olmakla birlikte  kötü anıları da var. 2009 yılında uçak kazasında hayatını kaybeden arp sanatçısı Fatma Ceren Necipoğlu hocamız anısına düzenlenen bir festivaldi ve bir Türk arpçının orada temsili bulunması istendi ve beni seçtiler. Orada bulunmak benim için gurur vericiydi fakat diğer açıdan festival çok buruktu. Ama bir Latin ülkesinin bir festival yapacak kadar arpa değer vermesi ayrıca oradaki insanların arpa olan ilgisi çok etkileyiciydi. 

Arp bir orkestrada nasıl bir yer doldurur?

Arp, bir orkestranın gökkuşağıdır. Prova sırasında bazen müziği imgeleştiririm. Orkestra büyük bir fırtına içindedir, yavaşça sakinleşir yerini tatlı bir yağmura bırakır. Yağmur yavaşça uzaklaşırken ben hissederim ve şimdi derim arpın sırası geldi. Arp, gökkuşağı gibi girer müziğin içine, eşsiz renkleriyle büyüler herkesi…  Bir rüya içindeymiş gibi alır götürür ahengiyle…

Ne güzel bir tanım bu… Bir orkestranın gökkuşağı olarak arp… Bayıldım. Keşke solo arp için beste yapsa dediğiniz bir kompozitör var mı?

Çook var. Arp pedal sistemi açısından gelişimini geç tamamladığı için birçok bestecinin ona çok yoğunlaşamadığını düşünüyorum. Tchaikovsky, Beethoven, Shostakovich , Rachmaninoff, Mahler… Daha çok sayabilirim. Bunlar solo eserler yazsalardı çok başka olurdu diye düşünüyorum. 

Mekanlar da müziği ve performansı bütünleyen unsurlar elbette… Şu ana kadar arp çaldığınız en büyüleyici mekan / konser salonu hangisi oldu?

İstanbul / Aya İrini , Berlin/ Konzerthaus; İzmir/ Efes Antik Kenti ve Gaziantep/ Zeugma Müzesi.

Sevgili Gizem hanım, bir yandan da eğitimcilik yönünüz var ve çok değerli bir katkı sunuyorsunuz yeni nesle… Sizi örnek alacak çocuk müzisyenlere bu enstrümanda yetkinleşmeleri için neler önerirdiniz?

Herşeyden önce sabır. Hayat artık o kadar hızlı ve herşeye o kadar kolay ulaşabiliyoruz ki ilk başta sabır duygumuz azalıyor. Her şey hemen olsun istiyoruz. Fakat enstrüman çalmak çok özveri ve çok çalışmayı gerektiriyor. Zamanının büyük bir kısmını ona ayırmayı gerektiriyor. Öncelikle bu sorumluluğu alabilecek potansiyelde çocukların bu yolculuğa profesyonel olarak çıkmasını tavsiye ediyorum. İkincisi  benim de geç farkettiğim bir şey spor yapmak! Bence dediğim gibi bir enstrüman çalan herkes bir sporla uğraşmalı. Özellikle arp için vücudumuzun güçlenmesi,esnemesi,duruş oturuş, el ayak koordinasyonu bunlar çok önemli. Ve en önemlisi meraklı olmak; çok araştırmak,çok dinlemek, çok izlemek ,çok okumak. Şimdiki çocuklar özellikle bu açıdan çok şanslı. İstedikleri her bilgiye ulaşabilirler. Fakat artık malesef kolay ulaşmak daha az merak uyandırıyor bu da keşfetme ruhunu öldürüyor. Ve kendilerine her zaman bir amaç koysunlar. Amaç başarıya ulaşmak için en güzel dayanaktır.

Eğitim hayatınız boyunca faydalandığınız burslardan söz edebilir misiniz? Bu bursların varlığı müziğinize odaklanmanızda nasıl fayda sağladı?

Liseden itibaren eğitimim boyunca Türk Eğitim Vakfı bursu almaya hak kazandım. Bu burs sayesinde maddi kaygılardan biraz olsun uzak rahat bir eğitim hayatı geçirebildim. Türk Eğitim Vakfına halen gönüllü vicdani yükümlülüğüm bulunmaktadır.

Konservatuar, bir müzisyen adayına nasıl erdemler kazandırır?

Konservatuvar bence çok başka bir dünya. O başka dünyanın içinde büyümek tabii ki bir çocuğu farklı kılıyor.  Farklı bir vizyon edinerek büyüyoruz. Herkesten farklı sistemde bir okula gitmek bile çocuğa farklı olduğunu hissettiriyor. Herkes o yaşlarda bahçelerde oyun oynarken biz her boşluğun enstrüman çalışarak doldurulması ile büyüyoruz. Sürekli çok çalışma gereği aslında küçük yaştan girmiş olunan çok büyük bir sorumluluk. Kolay bir eğitim değil; çok fazla özveri ve emek istiyor ve daha yolun başında hayata dair en önemli olan şeyi öğrenmiş oluyoruz bence. Sabır ve emek… Aslında insanı sınırlayan yanları da var. Sadece tek amaç uğrunda buluşmuş aynı hedefe odaklı insanlar oluyor çevremizde ve dünyamız sadece bizim gibilerle dolu oluyor. Normal okullardaki gibi her çeşit insan tanıyarak büyümüyoruz bence tek kötü yanı bu olabilir. Gerçek dünyaya biraz uzak kalarak büyümüş olabileceğimizi düşünüyorum.

Genellikle tahta üflemeliler ve yaylıları arpla beraber görüyoruz, peki arpın sizce en güzel eşlikçi enstrümanları neler?

Arp genellikle hep keman ve flütle yakıştırılır. Ben çello ile uyumunu da çok seviyorum. Ve bence bir başka çok özel olan enstrüman Ney. Arp ile birlikte çok büyülü bir tını yakalayacaklarını düşünüyorum.

Arp sanatçılığı konusunda hedeflerinizin yüzde kaçını gerçekleştirdiniz? Bu alanda idealiniz nedir?

Öğrenmenin sonu yok demişler, her gün yeni bir şey daha öğreniyorum. Hedeflerimin hepsini gerçekleştirdiğimi söyleyemem ama birçok hayalime ulaştığım için mutluyum. Bir orkestra da çalışıyorum ve Konservatuvarda öğretmenlik yapıyorum. Bunlar şu anda benim için sanatın en zor şartlarının olduğu bir dönem için idare edilebilir.

Röportajımızın sonuna geldik ne yazık ki… Son olarak şunu da öğrenmek isterim. Yakın döneme dair hayalleriniz, hedefleriniz nelerdir?

Benim bu meslekteki en büyük hedefim her zaman insanlara arpı tanıtmak oldu. Bu işin içine girince arpın özellikle bizim ülkemizde çok fazla bilinmiyor olması beni üzdü ve ben böyle güzel bir enstrümanı ülkeme nasıl daha çok tanıtabilirim diye her gün yeni bir şeyler düşünüyorum. Küçük arpımla okullara arp tanıtmaya gidiyorum. Çocuklar geleceğimizdir onlara ulaşmaya çalışıyorum. Elimden geldiğince yer ayırt etmeksizin her yerde konser vermeye insanlara arpı anlatmaya gidiyorum.Bizim kültürümüzün müzikleriyle insanlarımıza ulaşmaya ruhlarına dokunmaya çalışıyorum. Sosyal medyada da çalışmalar yapmaya başladım. İleride en büyük hedefim arp denince insanların aklına Gizem Aksoy gelmesi 🙂

Harika bir hedef bu… Gerçekleşmesi için tüm kalbimle en güzel dileklerim sizinle. Bu keyifli söyleşi için de çok teşekkürler.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s