
Eylül Eryılmaz, 2014 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet konservatuvarı Prof. Hüseyin Bülent Akdeniz’in keman sınıfına kabul edildi. İlk konser deneyimini 2015 yılında Barış için Müzik Vakfı ve İki Elin Sesi Var Senfoni Orkestrası’nın birlikte sahne aldığı Zorlu Center’da gerçekleşen konserde orkestra üyesi olarak yer aldı. 2018 yılında Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’na kabul edildi. Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Orkestra üyesi olarak çeşitli konserlerde yer aldı. 2020 yılında Azerbaycan Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın düzenlediği IX.Bakü Klasik Müzik Yarışmasında 12 ülkeden 100’den fazla yarışmacının katılım gösterdiği Senior kategorisinde 3’üncülük ödülü aldı. Mikhail Gotsbiner, İldiko Moog, Aleksandr Vinnitskii , Esen Kıvrak, Muhammedjan Turdiyev, Özcan Ulucan, Ani Schnarch, Itzhak Rashkovsky, Prof. Svetlin Rosusev ile ustalık Dersleri aldı. 2021 eylül ayında Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşen İstanbul Uluslararası Müzik Akademisi “ICFEMA” Prof. Svetlin Roussev keman masterclassı kapanış konserinde yer aldı. Kendisi, halen keman eğitimini Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Prof Hüseyin Bülent Akdeniz’in öğrencisi olarak sürdürüyor.
Eylül Eryılmaz, şimdi farklı sorular etrafında edebiyattan müziğe sosyolojiye dek çok derinlikli bir bakış açısına sahip olmasının da verdiği zenginlikle kendisini size daha ayrıntılı şekilde tanıtıyor:
Merhaba Eylül. Konservatuvarda keman eğitimine başladığından beri kararlı ve başarılı bir profil sergilemişsin, çok tebrikler. Müzikle çocukluk döneminde ilk tanışman nasıl gerçekleşti? Ailen seni ne şekilde yönlendirdi?
Benim müzik ile tanışmam, babam sayesinde oldu. Babam gençliğinde, TRT’nin tek kanal olarak yayın yaptığı dönemde her Pazar ünlü şef Hikmet Şimşek’in hazırlayıp sunduğu Pazar konseri adlı programı severek izlermiş. O yıllarda başlayan klasik müzik hayranlığı yıllarca sürmüş. Ben de dünyaya geldiğim zaman benim müzisyen olmamı çok istemiş. Bana güven kazandırmak için de 8-9 yaşlarındayken tiyatro kursuna yazdırmış. İlk ders sonunda tiyatro eğitmenim ailem ile görüşmek istemiş ve onlara, benim sanat alanında yeteneğimin olduğumu ve bu yeteneğimi sadece tiyatroda değil müzik alanında da değerlendirmem gerektiğini ve bu konuda profesyonel olarak ilgilenirsem çok başarılı olabileceğimi söylemiş. Daha sonrasında bu görüş üzerine ailemin de yönlendirmesiyle özel bir kurumda keman eğitimine başladım. Kısa bir süre sonra da konservatuvar yetenek giriş sınavlarına katılarak Prof. Hüseyin Bülent Akdeniz’in keman sınıfına kabul edildim.
Peki kemanı tercih etme sebeplerin neydi?
Konservatuvar sınavlarını deneyebileceğim öngörüldüğünde, yaşım çok küçüktü ve kendi kararlarımı verebilecek olgunlukta değildim. Ailem beni çeşitli klasik müzik konserlerine götürerek enstrümanları ve onların seslerini tanımam için bana yardımcı oldu. Konservatuvarda okuyan öğrencilerle de tanıştırarak okulun ortamını yakından görmemi sağladı ve bu sayede keman çalgısı ile tanıştım, aynı zamanda da gelecekte yapmak istediğim mesleği seçmiş oldum. Ayrıca kemana hayran olduğum bir diğer unsur, Vivaldi’nin 4 mevsim oda orkestrası ve solo keman için yazdığı eseri oldu. Mevsimleri ayrı ayrı anlatması ve benim bunu hayal gücümde hissetmem klasik müziğe ve kemana hayran olmamı sağladı. Keman solonun ifadesi ve anlatım tarzı çok güçlüydü. Ses rengi ve tınısı sayesinde insanın ruhuna hitap eden bir anlatıma da sahipti. Bu yüzden kendimi kemana çok yakın hissetim. İnsan sesine en yakın enstrüman olan kemanın icracı ile arasındaki ilişki beni derinden etkiledi. Bir orkestrada daha ön planda olması ve içsel duyguları daha açık bir şekilde ifade edebilmesi kemanı sevmemde ve seçmemde beni etkileyen en önemli faktörler oldu.

İlk konser deneyimin Barış için Müzik Vakfı ile gerçekleşti. Dezavantajlı çocukların sanata erişiminde önemli katkıları olan bu proje sende nasıl bir izlenim bıraktı?
Konservatuvara girdikten sonra birçok öğrencinin küçük yaşta orkestra parçaları çalarak tecrübe kazanmak amaçlı Eskişehir’de kurulan İki Elin Sesi Var orkestrasına girdiğini duydum. Daha sonrasında orkestrayı araştırdım ve farklı yetişme tarzı ve kültürden birçok yaşıtımın bu orkestrada ortak bir amaç için toplandığını öğrendim. Bende küçük yaşımda orkestra tecrübesi kazanmak istediğim için orkestra kadrosuna katıldım. Bu orkestra da müziğin ortak ve evrensel bir dil olduğunu, bağlayıcı bir güç olduğunu öğrendim. Farklı kültür ve çevreden olan birçok orkestra üyesiyle sahnede aynı dili konuşabilmek ve aynı işe emek vermek beni küçük yaşımda çok büyülemişti. Hala o zamanların izlerini hayatımın pek çok anında hissedebiliyorum. Müziğin sihirli ve bağlayıcılığını ve herkes tarafından kullanılabilen ortak bir dil olduğunu da biliyorum. İlk konser deneyimimi 2015 yılında Barış İçin Müzik Vakfının ve İki Elin Sesi Var Çocuk Senfoni Orkestrasının ortak sahne aldığı Zorlu Center’da 300 çocuk ile gerçekleşen konserde yaşadım. Her sanatçının ve sanatçı adayının hayatında kırılma noktaları yaşadığına ve bu kırılmalar ile bireyin sanata daha farklı bir gözle baktığına inanıyorum. Hem ilk konser deneyimim hem de büyük bir orkestra da çalmanın verdiği tecrübe ile müzik hayatımda yaşanan kırılmalardan en önemlilerinden bir tanesinin bu olduğunu düşünüyorum. Sascha Goetzel ve Samuel Matus gibi günümüzde birçok başarılı konser ve projelerde ismini duyduğumuz şeflerle birlikte aynı sahnede yer almanın yeri benim için çok özeldi. Hele ki ilk konserde bu büyük şeflerle bir deneyim yaşamanın verdiği mutluluğu kelimelerle ifade etmek çok zor. Sahne tozunu yutmak böyle bir şey demek ki.
2018 yılında Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’na kabul edildin. Günümüzde birçok müzisyenin hayatında bu orkestra deneyimi son derece önemli bir kilometre taşı. Sende kurduğun dostluklar ve edindiğin müzikal beceriler açısından nasıl katkıları oldu peki?
İlk olarak 2018 yılında Doğuş çocuk senfoni orkestrası gibi prestijli bir orkestraya kabul edildiğim için çok mutlu olmuştum. Çünkü bu orkestra Oğuzhan Kavruk, Tolga Taviş ve Rengim Gökmen gibi ünlü şefler tarafından yönetiliyordu. Ama maalesef pandemiden dolayı bu orkestrayla ve şeflerle aynı sahneyi paylaşma olanağı bulamadım. Umarım ki ileri ki günlerde bu orkestra ve şeflerle daha yakından çalışma imkânı bulurum.
Azerbaycan’da çok önemli bir ödül aldığını görüyorum. Ondan da biraz söz eder misin?
Henüz daha 15 yaşındayken 2020 yılında Azerbaycan’da düzenlenen Azerbaycan Gençlik Spor Bakanlığı ve Müzik Akademisi’nin düzenlediği 12 ülkeden 100’den fazla yarışmacının katılım gösterdiği IX. Uluslararası İslam Dünyası Genç Klasik Müzik Yorumcuları yarışmasında Senior (Büyükler) kategorisinde 3.lük ödülü aldım.Bu aldığım ödül benim için çok büyük motivasyon kaynağı oldu. Ayrıca halen öğrenim gördüğüm başta Eskişehir Anadolu Üniversitesi olmak üzere Türkiye’ye de gurur yaşattığım için çok mutlu oldum.

Kemanın hayatındaki önemini ve önceliğini nasıl tanımlardın?
Kemanı veya genel tanımıyla sanatı bir iş, meslek veya eğitim hayatında öte yaşamı sürdürmeye yarayan bir temel ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Sanatı içsel varoluş duyguları (özellikle konuşma ile dile getirilemeyecek kadar yoğun duyguları), insanın içindeki kaosu açık bir dille dışa vurabileceği bir alan olarak görüyorum. Sanat eserini inceleyen, dinleyen, okuyan tarafın bu duyguları sadece anlamasını, görmesini, değil hissetmesini ve onlarda bir iz bırakmasını da bekliyorum. Ancak o zaman yapılan icralar bir sanat eseri olmuş olur. Kemanımla bilinmeyi, duyulmayı ve hissettirmeyi nefes almak kadar önemli buluyorum.
Keman çalan birçok yaşıtın gibi sen de muhtemelen sağlığına çok dikkat ediyorsun. Fiziksel olarak performansını korumak için neler yapar, neler yapmazsın?
Bu birçok müzisyeninin problem yaşadığı bir konu. Uzun saatler süren bireysel çalışmalar, konserlerden önce yoğun provalar ve konserlerin verdiği bedensel yorgunluklar olabiliyor. Bu durum da sakatlanmaları beraberinde getirebiliyor ne yazık ki:) Bu sakatlanmaları yaşamamak için düzenli olarak spor ve el egzersizleri yapıyorum. Keman çalışmaya başlarken çok yavaş bir tempoda özellikle diğer parmaklarıma göre daha zayıf olan 3.ve 4. parmağımın kaslarını doğal şekilleriyle kullanabileceğim egzersizlerle başlamaya ve onları daha da güçlendirmeye yani diğer parmaklarımla eşit bir duruma getirmek için özel çalışmalar yapıyorum. Çalışma aralarımın uzunluğunu da çalıştığım süreye ve performansıma göre dengeliyorum. Bu sayede kaslarımı dinlendirmiş oluyorum. Ayrıca zaman zaman kas terapisi amaçlı masaj ve tuzlu su uygulaması yapıyorum, uyumadan önce gün içinde eğer zorladığım bir bölge varsa o bölgeye krem uygulaması da yapıyorum.
Yaşıtlarının aksine çok fazla yarışmaya katılmamışsın. Bu müzik dünyasının da üzerinde ikiye bölündüğü bir mesele. Sence yarışmalar bir müzisyene ne katar ve ondan neler alır?
Her şeyden önce insanın kendisi ile yarışması gerektiğine inanmakla birlikte, yarışmaların da müzisyenlere çok şey kattığını düşünüyorum. Rekabet ortamının da verdiği atmosfer sayesinde daha da geliştiğimize inanıyorum. Tabii ki bazı yarışmalarda gerçekleşen haksızlıkların insanın hevesini kırdığı zamanlar oluyor ama bu; insana daha iyisini yapacağım, daha iyisi olacağım gibi düşünceler uyandırarak çalışma hırsı kazandırıyor. Bence bu iyi bir şey. Bir yarışmaya katılmak istediğimde kendimden büyük ve daha tecrübeli yorumcularla birlikte değerlendirilmeyi arzuluyorum. Bu sayede daha rekabetli bir ortama girmiş oluyor ve kendimi daha zorlamayı amaçlıyorum. Çünkü kendimi zorlamazsam, içimdeki potansiyelin ortaya çıkmayacağını biliyorum. Her insanın çalışma ve azim sayesinde kendi kabuğunu kıracağını ve çok daha ileri seviyelere ulaşacağına inanıyorum.
Sahneye çıkmadan önce uğuruna inandığın bir ritüelin veya yanında taşıdığın bir objen var mı?
Yanımda taşıdığım bir eşyam ve ritüelim yok ama her sahneye çıkışımda destekçim olan hocalarımın ve ailemin yanımda olması kendimi daha güvende ve şanslı hissetmemi sağlıyor.
Peki unutulmaz bir sahne deneyimini sorsam aklına ilk ne gelir?
2018 yılında Bakü Alman Kilisesinde gerçekleşen performansımda yanımda bulunması gereken piyano eşlik notasını otel odasında unutmuştum. Sahne sırası bana geldiğinde notanın yanımda olmadığını fark ettim ve bu durumu hemen yanımda bulunan hocama ve anneme söyledim. Benimle birlikte onlarda bu durumdan ötürü panik oldular. Benden sonra sahne alacak 2 sanatçı ile yer değiştirdim ve yaklaşık 15-20 dakika vakit kazanmış oldum. Bu sürede hocam Bülent Akdeniz ve annem hızlı bir şekilde kilisenin yakınında bulunan Üzeyir Hacıbeyli Adına Bakü Müzik Akademisine hızlı bir şekilde gidip piyano eşlik notalarını yeniden çektirmiş ve bana getirmişlerdi. Çok stresli 20 dakikanın ardından sahneye çıkmış ve performansımı sergilemiştim. Asla unutamadığım, o zaman dilimi için stresli ama hatırladıkça güldüğüm bir sahne deneyimimdir.
Sence güzel müzik nedir Eylül?
Güzellik kavramı kişiden kişiye değişmekle birlikte, bana göre güzel müzik bir eseri yorumlarken ona karşı yakın hissetmemi sağlayan, beni başka diyarlara götüren ve bestecinin ne anlatmak istediğini anlayabildiğim müziktir. Çünkü bir insan o müziği anlayabildiği zaman, karşısındakine de yansıtabilir. Severek okuduğum ve bana çok katkısı olduğunu düşündüğüm çok beğendiğim yazar olan Tolstoy’un Sanat Nedir? adlı kitabında, güzelliğin zevk ile iç içe olduğu öne sürülmüştür. Sanatı güzelliğine göre ölçmek yani verdiği zevke göre ölçmek demek olduğunu da duymuştum.
Peki sence başarı nedir? Bir müzisyen ne zaman “başarılı” olur?
Bence müzisyen kendini özgürce ifade edebildiğinde daha başarılı bir yorumcu olur. Başta her ne kadar sevdiğimiz sanatçıları ve hocalarımızı taklit etsek de, zamanla kendi kişiliğimizi bulduğumuzda ve tecrübe kazandığımızda kendimizi müzikte daha iyi ifade edebiliriz. Özgürlükten kastım bu. Özgür ve kendi düşüncelerini icra edebilen insan da daha özgün ve başarılıdır. Aynı zamanda kendi yorumundan lezzet alan ve sahnede kendiyle birlikte olan, tam konsantre bir şekilde eserini sahneleyen kişi kendini seyircilere daha iyi dinletir. Herkesi memnun etmeyi ön plana almaktansa, kendini memnun etmenin daha önemli olduğunu kavrayabilen yorumcu işin özünü kavramıştır. Sanat, benim içimdeki duyguları açıkça dile getirebileceğim bir araç, yaşamımı adayabileceğim bir amaç olmayacaksa neden sanattır sorusu bir süredir düşüncelerimin arasında. Böyle bir düşünce içerisinde olduğumdan ötürü, sanata son derece bağlı olduğumu, sorguladığım için düşünen bir insan olduğumu ve ilerleyen yıllarda hayatımı adadığım bu alanda çok başarılı olacağımı düşünüyorum.
2014 yılından bu yana keman eğitimini Prof. Hüseyin Bülent Akdeniz ile yürütüyorsun. Öğretmeninin hiç unutamadığın birkaç öğüdünü bizimle paylaşır mısın?
Hocam sözünün dinlenmesini çok ister. Çünkü, tecrübenin her şeyden önemli olduğunu ve söz dinlenildiği taktirde ulaşılacak olan hedefe çok daha kısa yoldan varabileceğimizi söyler. Her kemancının belirli bir temel eğitimi aldıktan sonra zamanla kendi kişiliğini kazanmasını çok önemser ve bunun için bizi teşvik eder. Her zaman hiç kimseyle uğraşmamızı, insanlarla uğraşmanın vakit kaybı olduğunu, kendimizle uğraşmamız ve geliştirmemiz gerektiğini öğütler. En güzel edisyonun boş edisyon olduğunu parçalardaki parmak numaralarını, bağlarını müziğin gelişine ve akışına göre eserin bütünlüğünü bozmadan yazmamızı yani bu konuda tecrübelenmemizi ister. Verdiği eğitim tamamen kişiye özeldir ve keman tekniğinde doğallığı savunur. Kaslarımızın her zaman doğal olarak gelişmesini, güçlenmesini sağlayan ve sağ el, sol elimizin parmakları ile ilgili ergonomik yapıya uygun kendisinin yazdığı egzersizleri de mevcuttur. Tüm bu konuları ve egzersizleri içeren keman tekniği ile ilgili yazdığı “Keman Eğitimine Yeni Bir Yaklaşım” adlı kitabı da vardır.
Peki ilk duyuşta aşık olduğun bir keman konçertosu veya sonat var mı? Hangisi?
Genelde ben çalıştığım konçertoya aşık olmayı tercih ederim ve onu anlamaya çalışırım. Çünkü şunu bilirim ki bir konçertoyu seversen çok daha fazla çalışırsın ve onunla çok vakit geçirirsin. Bu da sana o eseri çalışırken büyük bir haz yaşatmasına ve senin o eseri daha fazla sevmeni sağlar. Bu sevme enerjisini elde ettiğin zamanda bunu çok rahatlıkla karşıya aktarırsın. Zaten sanatçı görülmeyen duyguları fark eden ve hissedendir. Şu anda da Henry Wieniawski no.2 keman konçertosunu çalışıyorum. Ayrıca bu konçertoyu hakkıyla çalışıp bitirdikten sonra ilk duyuşumdan itibaren dikkatimi çeken günümüz bestecilerinden olan Philip Glass’ın keman konçertosunu da çalmayı çok istiyorum.
İlham aldığın, seni büyüleyen kadın keman virtüözlerinden birkaçını öğrenmek isterim.
Keman eğitimimde hocamdan sonra önemli bir yere sahip olan Doç. Ayşe Özlem Akdeniz ve beni büyüleyen kadın yıldızlardan, Hilary Hahn ve Janine Jansen çok beğendiğim ve örnek aldığım kadın yorumculardır.
Keman repertuvarında son dönemde hangi besteciler ve eserler üzerine çalışıyorsun
Son dönemde çoğunluk olarak Romantik dönem bestecilerini ve eserlerini repertuvarımda bulunduruyorum. Henry Wieniawski; no.2 Keman Konçertosu, no.4 Keman Kaprisini. Niccolò Paganini; 16 ve 21. Keman Kaprislerini. Jules Massenet; “Thais” operasından Meditation’adlı parçasını, çalıştığım Romantik Dönem eserlerinin yanında tabii ki Barok ve Klasik dönemden de eserler repertuvarımda her zaman yer alıyor. Şu anda çalıştığım W.A.Mozart’ın 5 numaralı keman konçertosu. J.S.Bach’ın Partita No.2 “Allamande” eserlerini de buna örnek olarak gösterebilirim.
Eğitim hayatın boyunca herhangi bir burstan yararlandın mı veya bu konuda bir mercie başvurdun mu?
Şu ana kadar herhangi bir burstan yararlanmadım ama ilerisi için yurt dışı planlarım var. Eğer bu planlarım gerçekleşirse çeşitli kurumların verdiği burslardan yararlanmayı düşünüyorum.
Peki geleceğe dair hayallerin nedir Eylül? Kendini, kemanını, müzikal hedeflerini nasıl bir yere konumlandırıyorsun gelecekte?
Pandemi döneminde sahneye uzun soluklu bir ara vermek zorunda kaldım. Yakın gelecekte ki hedeflerimden bir tanesi bu arayı kapatmak, sahne ve seyircilerle iç içe olacağım bir dönem geçirmek. (Sosyal mesafeye dikkat ederek tabii). Sadece sahnede mutlu olmak değil, bireysel çalışmalarımda da mutlu olmayı, enstrümanıma en sıkı şekilde sarılıp motivasyonumun yüksek olduğu şekilde çalışmalarıma devam etmeyi amaçlıyorum. Geleceğimi düşündüğümde yurt dışında eğitim almayı ve daha sonra ülkeme dönerek başarılı sanatçılar yetiştirmeyi hedefliyorum. Bu hedefimin oluşmasında, keman eğitimine yaklaşımıyla ve yorumculuğu ile bana örnek olan Prof. Hüseyin Bülent Akdeniz hocamın çok önemli rolü var. Derslerde prensip haline getirdiği sorgulayarak öğrenme metoduyla, hocalığın ne kadar zor, değerli ve kutsal bir meslek olduğunu öğretti. Halen devam etmekte olan keman eğitimimde, bana keman sevgisini aşıladığı ve kendimi başaramayacak gibi hissettiğimde yanımda durup beni cesaretlendirdiği için ve her anımda bana destek verdiği için kendisine minnettarım.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.