
Mercan Demirkanlı 1998 yılında İstanbul’da doğdu. 9 yaşında flüte başladı ve 2007-2016 yılları arası Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarında, “seni uykundan uyandırsalar eline flütü alıp konsere çıkacak kadar hazır olmalısın” öğüdü kulaklarından ve kalbinden silinmeyen Profesör Ayla Uludere’nin öğrencisi olarak öğrenim gördü.
2009 Bulgaristan International Young Virtuosos yarışmasında 2.’lik, 2011 İzmir Uluslararası Flüt yarışmasında 2.’lik, 2012 İzmir Uluslararası Flüt yarışmasında 1.’lik, 2014 Internatinal Monaco Flautissimo Flüt yarışmasında 2.’lik ödüllerini kazandı.
Sir James Galway, Maxence Larrieu, Philippe Bernold, Davide Formisano, Felix Renggli, Juergen Franz, Gergely Ittzés, Robert Winn, Lidya Oshavkova, Yossi Arnheim, Moshe Epstein, Bülent Evcil, Sibel Kumru Pensel ve Gülsen Tatu’nun Masterclass’larına aktif bir şekilde katıldı.
İlk solo konserini 14 yaşında Mimar Sinan Genc Orkestra ile gerçekleştirdi. Fulya Kültür Merkezi, Caddebostan Kültür Merkezi, CRR Konser Salonu, Milli Saraylar, Notre Dame de Sion, Notre Dame du Rosarie, Hamburg Rathaus, Miralles Saal, Rudolf Steiner Schule, Shenzhen Concert Hall, Elbphilharmonie Hamburg, NDR Hamburg ve NDR Hannover başta olmak üzere birçok önemli konser salonunda solo, oda müziği ve orkestra konserleri verdi.
Eğitimi boyunca İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Mimar Sinan Senfoni Orkestrası, Dogus Cocuk Senfoni Orkestrası, HfMT Sinfonieorchester, Neue Philharmonie Hamburg, NDR Jugendsinfonieorchester ve Staatsoper Hamburg gibi orkestralar ile çalışma fırsatı buldu. Neue Philharmonie Hamburg’un Çin ve Almanya turnelerinde yer aldı ve almaya devam ediyor.
Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki eğitimi boyunca “Oda Müziği” ve “Başarı” bursları aldı. Hamburg’daki eğitimi sırasında Johannes Brahms Vakfı, Yehudi Menuhin Vakfı, Otto-Stöterau Vakfı, Siemens ve DAAD tarafından çeşitli burslar aldı.
2020’de IKSV ́nin “Yarının Kadın Yıldızları” projesinde yer almaya hak kazandı. Ağustos 2021 yılında ise Borusan Kocabıyık Vakfı tarafından müzik bursu kazandı.
“Kendime hep yüksek hedefler koyarım, hayaller kurarım ve o hedeflere ulaşmaya çalışmak benim için önemli bir motivasyon kaynağıdır” diyor Demirkanlı. Ancak ona göre bu durumun tek sakıncalı yanı, bazen yüksek hedeflerin verdiği stres ve kaygılar… “Bu aralar biraz daha bu durumun farkına varmaya başladım. Hedeflerim hala oldukça yüksek, fakat bunun benim üzerimde baskı yapmamasına çalışıyorum” diye ekliyor.
Demirkanlı, 2016 yılında lisans eğitimine başladığı Hochschule für Musik und Theater Hamburg’da, Eylül 2020’den itibaren yüksek lisans öğrencisi olarak, Profesör Björn Westlund’un sınıfında devam ediyor.
Geriye dönüp baktığında, “Kısacası hedeflerim 9 yaşımdaki hedeflerimle hala aynı… Ancak benim için en önemlisi tüm bunlara ulaşmaya çalışırken mutlu olmak” diyen bu değerli flütist gencimizi tanıyalım. Hem de insanın içini ısıtan, çok hoş bir söyleşi eşliğinde…
Merhaba Mercan hanım. Dokuz yaşında flüte başladınız ve bu alanda giderek yükseliyorsunuz, öncelikle çok tebrikler. Sizi flüt çalmaya iten sebepler nelerdi? İçinizdeki bu müzik tutkusu nasıl keşfedilmişti? Ailenizde müzikle ilgilenenler var mıydı?
Merhaba öncelikle çok teşekkür ederim.
Ailemde birçok müzisyen var aslında. Mustafa Nafız Irmak, dedem Avni Bahar, annem Şule Bahar ve dayım Yusuf Bahar ilk aklıma gelenler. Ancak ailemizde klasik müzikle ilgilenen ilk kişi benim. Müzikle ilgilenmeye 7 yaşında kendi isteğimle keman dersi alarak başladım. Daha sonra 9 yaşında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın sınavını kazandım. Sınav sonucunda Üflemeli Çalılar Bölümü’ne kabul edildim ve Profesör Ayla Uludere’nin öğrencisi olarak flüt eğitimime başladım.
MSGSÜ Devlet konservatuarında Prof. Ayla Uludere’nin öğrencisi oldunuz. Öğretmeninizin size verdiği ve hiç unutmadığınız öğütleriniz neler oldu?
Bana her zaman “seni uykundan uyandırsalar eline flütü alıp konsere çıkacak kadar hazır olmalısın” derdi. Özellikle tekniğim konusunda Almanya’daki eğitimim sırasında hiç sorun yaşamamamın sebebi, yıllarca beni bu konuda çok titiz çalıştırmış olmasıdır.
Uluslararası birçok ödül sahibi oldunuz, biraz bunlardan söz eder misiniz? Bu yarışmalara nasıl katıldınız ve bu birincilikler sizin kariyeriniz üzerinde nasıl katkılar sundu?
İlk ödülümü 10 yaşımdayken Bulgaristan’ın Sofya şehrinde yapılan “Genç Virtüözler” yarışmasında kazandım. O zamandan beri birçok yarışmaya katıldım ve önümüzdeki günlerde yine başka bir yarışmaya katılmak için hazırlanıyorum. Yarışmalar, seçmeler ve konserlerin hazırlık süreçleri ve performans anı birbirinden tamamen farklı. Özellikle konserlerde spontane kararlar alma lüksü varken yarışmalarda aylardır çalıştığınız eserleri kusursuz sergilemek durumundasınız. Bu nedenle farklı performans koşullarının faydalı olduğunu düşünüyorum. Yarışmalar aynı zamanda diğer flütistlerle tanışmak ve bağlantılar kurmak anlamında da gerçekten çok önemli. Farklı ülkelerde tanıştığım öğrenciler ve öğretmenlerin bazılarıyla iletişimim hala devam ediyor.
İlk solo konserinizi henüz 14 yaşındayken gerçekleştirdiniz. O andaki duygularınızı anımsıyor musunuz? Hangi eseri seslendirmiştiniz? İzleyicilerden nasıl tepkiler almıştınız?
Çok heyecanlı olduğumu kesinlikle hatırlıyorum. Orkestra alkışlanıp oturduktan sonra oluşan sessizlikte sahnenin önüne yürümek eseri seslendirmekten daha zor gelmişti.
Arkadaşım Serol Yapıcı ile Antonio Salieri’nin flüt ve obua için yazdığı Sol Majör konçertosunu seslendirmiştik. İzleyicilerden oldukça olumlu tepkiler almıştık. Ancak birkaç ay sonra katıldığımız ve aslında kazanacak kadar puanımız olduğu halde eseri sıkıcı bulan ve çalmak istemeyen bir orkestra olmuştu. O zaman keşke başka bir eser çalsaydık diye düşünmüştüm.
Peki sahne heyecanınızı nasıl yönetirsiniz? Sahneye çıkmadan yaptığınız “uğurlar” var mı?
Sahne heyecanını yönetmenin en önemli faktörünün sahneye çıkmadan önce düzenli çalışmak ve yeterince hazırlanmak olduğunu düşünüyorum. Yine de her sahneye çıktığımda heyecanlanıyorum ama sahne öncesi süreçle, bu heyecanın performansımı etkilemesine izin vermemeye çalışıyorum.
Sahneye çıkmadan önce yaptığım uğurlar yok ama bir takım ritüeller var. En az iki saat kala hiçbir şey yemem, sahne günü bir saatten fazla çalışmam ve sahneye çıkmadan önce kimseyle konuşmamaya çalışırım.
Şu ana kadar yurtdışında birçok önemli konser salonunda solo, oda müziği ve orkestra konserleri verdiniz. İçlerinden akustiği ve mimarisiyle sizi en çok etkileyen hangisi olmuştu?
Sanırım Elbphilharmonie Hamburg ve Shenzhen Concert Hall mimari ve akustik anlamda en beğendiğim konser salonlarının başında yer alıyorlar.
Eğitiminiz boyunca hangi burslardan yararlandınız ve bu destek sizin müzisyenliğinizi ne yönde destekledi?
Eğitimim boyunca IKSV, Borusan, DAAD ve Siemens gibi çok değerli kurumlardan burs almaya hak kazandım. Benim için hem çok gurur verici hem de eğitimime devam edebilmem anlamında gerçekten de çok önemli burslar oldular. Ayrıca yaptığım işin desteklendiğini görmek ve doğru yolda olduğumu hissetmek büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Neue Philharmonie Hamburg’un Çin ve Almanya turnelerinde yer aldınız ve alıyorsunuz. Bu projeden biraz söz eder misiniz? Ne sıklıkla sahneye çıkıyorsunuz?
Çoğunlukla proje bazlı çalışan bir orkestra olduğu için ben de Corona öncesi projelerinde bazen ayda birkaç kere, bazen birkaç ayda bir yer aldım. En son Leipzig Gewandhaus konseri başta olmak üzere birçok konserimiz ve turnemiz maalesef pandemi nedeniyle iptal edildi. Yakın zamanda tekrar eski tempoya dönmeyi umut ediyorum.
Peki yurtdışı ve Türkiye’yi klasik müzik seyircisi açısından kıyaslarsanız ne tür benzerlikler ve farklılıklar ortaya çıkıyor?
Türkiye’de çoğunlukla İstanbul’da konser verdim ve seyircinin Avrupa’daki seyirciden farklı olduğunu düşünmüyorum.
Avrupa’da çoğu insan enstrüman çaldığı ya da geçmişte çalmış olduğu için, özellikle konser sonrası konuşmaya ve soru sormaya daha çok istekli. Bu nedenle seyirci ile etkileşim bazen daha fazla olabiliyor.
Almanya’daki müzik eğitiminin size kattığı değerler ve yetenekler neler oldu? Bulunduğunuz konservatuar sizin tekniğiniz ve alanınızdaki eğitmenlere erişim açısından nasıl avantajlara sahip? Flüt alanında ekol farklarını siz de bu eğitiminiz sırasında gözlemlediniz mi?
Almanya klasik müzik eğitimi için en donanımlı okullara sahip. Klasik müziği yerinde öğrenmek ve icra etmek farklı bir pencereden bakmamı sağladı.
Okulum çokça sayıda Masterclass, konser, seminer, festival gibi etkinlikler düzenliyor. Küçüklüğümden beri hayranlık duyduğum başarılı müzisyenle tanışma hatta çalışma fırsatı bulmam hep okulumun sayesinde oldu.
Ekol farkları her enstrümanda olduğu gibi flütte de var ancak diğer enstrümanlar kadar keskin çizgileri olduğunu düşünmüyorum. Profesörümün tüm öğrencilerinin farklı bir çalış stili var ve bizi bu anlamda özgür bıraktığı için çok memnunum. Herkesin tamamen aynı stilde çaldığı flüt sınıfları da var elbette ve o tarz bir sınıfı tercih edenler de var. Benim için kendi yorumumu bulmak ve bu yolda Profesörümün bana alan tanıması çok önemli.
Hangi tür flütleri çalabiliyorsunuz? Ve flüt haricinde çalmayı en çok istediğiniz enstrüman hangisi?
Günümüzde orkestralarda sıkça kullanılmaya başlanılan diğer flüt türlerinin hepsini (Piccolo, alto flüt, bas flüt) çalabiliyorum.
Beste yaparken daha çok piyano kullanıyorum. Yakın bir zamanda da basgitar öğrenmeye başladım.
İlham aldığınız flüt virtüözleri kimler?
Hiç düşünmeden söyleyebilirim, Emmanuel Pahud… Denis Bouriakov’un da tekniğine hayranım.

Performansınızı korumak adına ne tür egzersizler yaparsınız, neleri yapmaktan kaçınırsınız?
Lisedeyken eksiklerimi not alıp kendime farklı etüt ve egzersiz kitaplarından bir saatlik bir program yapmıştım. Zaman içinde değişikliklere uğrasa da hala o programı her gün sabah egzersizim olarak kullanıyorum.
Çaldığım eserlerin kayıtlarını pek dinlememeye çalışıyorum. Fikir almak için esere başlamadan önce ve çalıştığım süre içinde en fazla 2-3 kere dinliyorum. Bu yöntemin, kendi yorumumu bulmamda yardımcı olduğunu düşünüyorum.
Son dönemde çalmaktan en çok hoşlandığınız eser hangisi?
En son katıldığım Masterclass’da bir katılımcının, Philippe Gaubert “Fantasie” yorumunu çok beğenmiştim. Şu anda başka bir repertuar hazırlıyor olsam da, ara sıra sırf sevdiğim için bu eseri çalıyorum.
Peki sizce flütün yanına en çok yakışan enstrüman hangisi ve neden?
Kesinlikle piyano. Flüt repertuarındaki çoğu eser flüt ve piyano için bestelenmiş Ben de bu iki enstrümanın beraber çok uyumlu duyulduğunu düşünüyorum. Özellikle de Romantik dönem Flüt ve Piyano birlikteliğinin zirvesi diyebilirim.
Flüt çalışmalarınızda en büyük motivasyon kaynağınız nedir?
Kendime hep yüksek hedefler koyarım, hayaller kurarım ve o hedeflere ulaşmaya çalışmak benim için önemli bir motivasyon kaynağıdır. Bu durumun tek sakıncalı yanı, bazen yüksek hedeflerin verdiği stres ve kaygılar… Bu aralar biraz daha bu durumun farkına varmaya başladım. Hedeflerim hala oldukça yüksek, fakat bunun benim üzerimde baskı yapmamasına çalışıyorum.
Yakın döneme dair projeleriniz ve uzun erimli hayallerinizden de biraz söz eder misiniz son olarak?
2020 yılında müzisyen arkadaşlarımla beraber Ensemble Affekt adında bir müzik topluluğu kurduk ve bu proje kapsamında konserler vermeye devam ediyoruz. Projenin amacı, belli bir kadroyla sürekli aynı repertuarı çalmak zorunda olmaktan ziyade, istediğimiz eseri istediğimiz kadroyla ama Ensemble Affekt adı altında çalabilmek.
Hedefim bu topluluğu oldukça büyütmek ve ilerde kendi albümlerimizi yayınlamak. Yakın bir zamanda stüdyoya girme planlarımız var.
Orkestracı olmak benim hep en büyük hayalimdi ve şu anda davet aldığım birkaç orkestranın sınavlarına hazırlanıyorum.
Yeterince deneyim kazandıktan sonra ilerde Profesör olmak istiyorum. Bu nedenle Üniversiteyi çift dal (pedagojik, solist) diplomasıyla bitirdim ve kısa bir süre önce özel bir okulda flüt öğretmeni olarak işe kabul edildim.
Kısacası hedeflerim 9 yaşımdaki hedeflerimle hala aynı… Ancak benim için en önemlisi tüm bunlara ulaşmaya çalışırken mutlu olmak.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.
Ben teşekkür ederim!