Ankara Devlet Çoksesli Korosu’ndan başarılı sanatçı Buğra Aydınoğlu: “Bütün bir ömrü şarkı söylemek için geçirmek, bu doğrultuda çalışmak ve bunu bir yaşam formu olarak benimsemek çok önemli”

Buğra Aydınoğlu, yoluna şan ve opera çalışmalarıyla başlayıp son dönemde ibresini koro sanatçılığına yönlendiren değerli müzisyenlerimizden biri. Kendisi, uzun yıllardır çoksesli müzik alanında köklü bir eğitimden geçmiş. 2007 yılında Trt Ankara Radyosu Çoksesli Gençlik Korosu’na kabul edildikten sonra 2008 yılında opera sanatçısı Barış Yanç ile şan çalışmalarına başladı. 2009 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Opera Ana Sanat Dalı’na kabul edildi. Şan çalışmalarını Caner Akgün ile eşlik çalışmalarını ise Gökhan Aybulus ve Özgür Ünaldı ile sürdürdü. 2012 yılında Schubert lied seçkilerinden oluşan bir resital veren Aydınoğlu yine 2012 yılında Sevda ve Cenap And Müzik Vakfı bursunu kazandı. 2013 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı  projesi olan Die Csárdásfürstin operetinde Boni karakterini canlandırdı. Aynı yıl Andante klasik müzik dergisinde yazmaya başladı.

2014 yılında Ankara Devlet Çoksesli Korosu bünyesinde profesyonel müzik hayatına başladı. Temmuz 2015’de Almanya’nın Weimer kasabasında bulunan Lyric Opera Studio Weimar’a kabul edildi ve burada Mozart’ın Die Zauberflöte operasında “Papageno” karakterini seslendirdi. Ayrıca Weimar, Tiefurt, Erfurt ve Thüringer’de konserler verdi. 2019 yılında Alessandro Cedrone yönetimindeki Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ile Luis Bacalov’un Misa Tango’sunda bariton soloyu seslendirdi. 2019 Ağustos’ta Fransa’da 42. Sylvanes Müzik Festivali’nde maestro Michel Laplenie ve maestro Burak Onur Erdem yönetiminde, Sagittarius Korosu ve Devlet Çoksesli Korosu sanatçılarının oluşturduğu koro ile birlikte, Türk ve Fransız bestecilerin koro eserlerini seslendirdi. Devlet Çoksesli Korosu’nun her yıl düzenlediği Walter Strauss Koro Şefliği Ustalık Sınıfı koordinatörlüğü görevini de yürüten Aydınoğlu halen Ankara Devlet Çoksesli Korosu sanatçısı…

Kendisini tanıyan ve seven çok geniş bir müziksever ve sanatçı topluluğu var, ama daha yakından tanıyabilmemiz için keyifli bir söyleşiyi de paylaşmak isterim:

Buğra bey merhaba. Sizin hikayeniz koro eğitimi ve şan çalışmalarıyla başladı. Peki o dönemde kendinize dair hayaliniz neydi?

Merhaba Menekşe Hanım. Çoksesli koro müziğiyle ilk tanışmam 2007 yılında TRT Ankara Radyosu Çoksesli Gençlik Korosu’na kabul edilmemle başladı. Farklı ses türlerinin bir araya gelmesinin ortaya çıkardığı yaratım beni oldukça büyüledi ve şarkı söylemeyi her geçen gün daha da çok sevdim. Bu sevgi beni bu konuda eğitim almaya ve bu işin okulunu okumaya teşvik etti. Aynı dönemde Ankara Devlet Opera ve Balesi solistlerinden Barış Yanç’la şan eğitimime başladım.

Opera, küçüklüğünüzde nasıl bir yere sahipti? Sık sık opera temsillerine gider miydiniz?

Çocukluğumda Trt’nin hafta sonu klasik müzik yayınlarında çok opera temsiline denk gelmiştim. Hatta Aspendos festivallerinden birinde Verdi’nin Aida operasının oynandığını hatırlıyorum beni oldukça etkilemişti. Lise yıllarımda da yine Ankara Operası’nın birçok temsilini izleme fırsatım oldu.

Şan çalışmalarınıza bir yandan da piyano eşlik çalışmaları eşlik etti. Bu ikilinin sizin müzik kariyerinizdeki yöneliminiz üzerinde nasıl bir etkisi oldu?

Aslında şan ve piyano çalışmalarını birbirinden ayrı tutmak mümkün değil. Özellikle Avrupa’da vokal koçları dediğimiz şan eğitmenleri bir korrepetitör gibi piyano eşliği yapabiliyorlar. Ülkemizde bu konuda biraz ikisini birbirinden ayıran bir anlayış var. Özellikle konservatuvarların şan bölümlerinde şan ve piyano çok önemli meslek dersleri olmasına rağmen öğrencilerin piyano eşliği yapmaktan çok herhangi bir müzik kursunda piyano öğrenmeye çalışmalarındaki tarzda bir piyano eğitimi veriliyor. Bunu doğru bulmuyorum. Bir şan öğrencisine kendi piyano eşliğini yapması gerektiği aşılanmalı ve bu doğrultuda bir eğitim verilmeli.

Müzik hayatınızda nasıl burslardan yararlandınız ve bu burslar sizin performansınız ve kendini gerçekleştirmenizde nasıl bir etki doğurdu?

Konservatuvar eğitimim boyunca Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın bursundan faydalandım. Özellikle sanat okulu öğrencileri için burs çok büyük bir fayda sağlıyor. Kültür-sanat etkinliklerini bir yaşam tarzı olarak benimsemek ve bunlara katılabilmek için burs olanaklarından faydalanabilmek kişinin sanatsal gelişimine çok büyük katkı sağlıyor diye düşünüyorum. Ankara, Eskişehir ve İstanbul arasında konser ve temsil izlemek için yaptığım birçok seyahat için çok önemli finansal bir kaynaktı bu burs.

Schubert’in liedlerini nasıl tanımlarsınız? Hayatınızda nasıl bir yere sahip?

Aslında eğitim aldığım süre boyunca Rus romansları söylemeyi çok sevmiştim. Bir şan sınavımda bir Schubert liedi söylemiştim ve sonradan şan eğitmenim olan Caner Akgün benim Alman romantik eserler söylemem konusunda beni oldukça cesaretlendirmişti. Bir süre Almanca öğrendim. Schubert, Schumann, Brahms, Wolf gibi bestecilerin şarkılarını öğrendim ve ardından bir Schubert resitali vererek sahnede ilk defa bu kadar uzunca bir süre şarkı söyleme fırsatı buldum. Bence lied söylemenin en güzel yanı kendinizi edebiyatın içinde bulup bunu müzikle dile getirmeniz. Bu liedin şarkıcı için de dinleyici için de bir tutku boyutuna ulaşmasına sebep oluyor. İngiliz tenor Ian Bostridge, Winterreise –  Anatomy of an Obsession kitabında ünlü Alman bariton Dietrich Fischer-Dieskau’nun öğrencilik zamanlarındaki bir anıdan bahseder ve Dieskau o anı şöyle anlatır:

Nazilerin iktidara gelmesinin onuncu yıldönümü olan 30 Ocak 1943’tü ve İngilizler onu ağır bir bombardımanla anıyorlardı. Zehlendorf belediye binası salonundaki 200 kişilik seyircim bodruma sığınağa kaçarken bana eşlik etti. … olmasa da dışarıda her şeyin darmadağın olduğu iki saatin ardından serinin ikinci bölümü için yukarı çıktık. Sıra dışı bir başlangıçtı ve bana çok zor koşullarla yüzleşebileceğimi ve sonuna kadar çalışabileceğimi gösterdi.

İşte bu gerçekten böyle bir tutku.

Bir süre Almanya deneyiminiz oldu. Ondan da söz eder misiniz?

Almanya’ya 2015 yılında Weimar’da bulunan Lyric Opera Studio’nun yaptığı bir Sihirli Flüt prodüksiyonunda Papageno rolünü söylemek için gitmiştim. Bir aylık kısa bir serüven olmasına rağmen çok yoğun bir temsil ve konser dönemi olmuştu benim için. Orada çok şey öğrendiğimi ifade etmeliyim. Çok kıymetli insanlarla çalışıp söyledikleri her şeyi aklımın bir kenarına not ettim ve benim için unutulmaz bir tecrübe oldu bu.

Peki Türk operası ile Alman ve İtalyan operalarını kıyaslarsanız hangi benzerlikler ve farklılıklar göze çarpıyor? Türkiye’de çok değerli bir opera deneyimimiz, harika sanatçılarımız ve seçkilerimiz var, ancak bir şekilde –tekil tekil Türk opera sanatçılarının yurtdışı sahnelerindeki varlığını bir yana bırakırsak- yurtdışında kendimizi bu temel üzerinden yeterince tanıtamıyormuşuz gibi geliyor.

Aslında bunu bir kıyaslama yapmak ne derece doğru bilmiyorum. Elbette ki Alman ve İtalyan operaları kendi halk kültürleri dahilinde bize göre çok daha farklı bir yerde. Fakat söylediğiniz gibi, sanatçılarımızın da tekil tekil yurtdışı sahnelere çıkmasının da çeşitli sebepleri var. Bence bunlardan en önemlisi özellikle Avrupa’da opera şarkıcılığı konusunda geniş bir pazar olması. Geniş bir çalışma alanına sahip olması elbette ki herkesin kariyer sahibi olacağı anlamına gelmiyor çünkü şarkıcı sayısı da çok fazla. Fakat yine de bireysel gelişim ve kariyer açısından bunun önemi yadsınamaz. Nitekim bunu bir bilgi görgü eğitimi olarak da düşünmekte fayda var. Yurtdışı sahnelerinde başarılar kazanmış sanatçılarımızın ülkemiz opera sanatının gelişmesi ve ilerlemesine de katkıları çok büyük olacaktır. Özellikle son dönemlerde verilen opera siparişleri ülkemiz opera repertuvarına büyük katkı sağlıyor.

Opera sahnelerinde size en çok ilham veren, geçmişi ve mücadeleleriyle sizi hayran bırakmış sanatçılar hangileri?

Bana ilham veren en büyük opera sanatçıları arasında Maria Callas ve Leyla Gencer var. Bütün bir ömrü şarkı söylemek için geçirmek, bu doğrultuda çalışmak ve bunu bir yaşam formu olarak benimsemek çok önemli.

2019 Ağustos’ta Fransa’da 42. Sylvanes Müzik Festivali’nde maestro Michel Laplenie ve maestro Burak Onur Erdem yönetiminde, Sagittarius Korosu ve Devlet Çoksesli Korosu sanatçılarının oluşturduğu koro ile birlikte, Türk ve Fransız bestecilerin koro eserlerini seslendirdiniz. Bu deneyiminizi biraz anlatır mısınız? Çok büyük ve etkileyici bir proje olsa gerek…

Maestro Burak; 33 yıllık geçmişe sahip bir koronun şefliğini yapıyor şu an ve koronun şefliğini yapmaya başladığı zamandan beri koronun gerek ülkemiz gerek dünya sahnelerinde yer alması için büyük bir çaba harcıyor. Sagittarius korosu da Fransa’nın köklü acapella korolarından biri. İki koronun şarkıcılarının bir araya gelip 42.si düzenlenen köklü bir festivalde şarkı söylemesi projesi oldukça heyecan vericiydi. Günde neredeyse sekiz saat süren provalarda herkes tam motivasyon bir şekilde ortaya çıkan şeyin büyüsüne kapıldı diyebilirim. Festival için Fransa’nın birçok yerinden insanlar oraya gelip her akşam başka bir konser izlediler ve biz de bunun bir parçası olduğumuz için mutluyuz.

Bir koro sanatçısının kuşkusuz en değerli varlığı “sesi”. Peki sizin sesinizi korumak için uyguladığınız özel “reçeteler”, sakındığınız şeyler var mı?

Sadece bir koro sanatçısı için değil şarkı söyleyen herkes için ses bir sermayedir diye düşünüyorum. Sesi korumak için öncelikle düzenli bir beslenme alışkanlığı ve yine düzenli egzersiz çalışmaları ve şarkı söylemek çok önemli. Ve özellikle günümüz salgın daha uzun yıllar şarkı söyleyebilmek için herkesin aşı olmasını öneriyorum.

Antalya’nın Kaş ilçesi yakınlarındaki Patara Antik Kenti’nde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında, İletişim Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı iş birliğinde Büyük Cumhuriyet Konseri düzenlendi. ( İletişim Başkanlığı – Anadolu Ajansı )

Sanata yetenekli bir çocuğun koro alanında yetişmesi için hangi yaş aralığında bu konuda eğitim alması gerekiyor sizce? Birçok yetenekli genç ve çocuk muhtemelen bu alandaki yetenekleri fark edilmeden başka alanlara yöneliyor olabilir. Onlara belki iyi bir yönlendirme olabilir bu söyleyecekleriniz.

Sanata yetenekli genç kardeşlerimizin yetişmesi için öncelikle bir sanata bir ilgi yaratılmalı bence çocuklarda. Günümüz dünyasında teknoloji çoğu şeyin önüne geçtiği için teknolojik aletlere gömülüp kalıyor herkes, buna çocuklar da dahil. İlgiyi biraz daha sanata kaydırabilmek mümkün. Çocuklarını onların yaş gruplarına uygun konserlere, temsillere, sergilere götürmeli ebeveynler. Örneğin biz Devlet Çoksesli Korosu olarak eğitim konserleri, milli bayramlara özel programlar vb şeyler yapıyoruz. Bir çocuğun bile şarkı söyleme isteği oluşması ve bunu gerçekleştirebilmesi için bir ışık yakmak bizim için çok önemli.

Çok-sesli koro deneyimi sizce hangi açılardan önemli? Çok-sesli koroda kişiler birbirini tanıma, dayanışma, anlama gibi duyguları da beraberinde getiriyorlar ve bunları perçinliyorlar mı?

Çoksesli koro demek çok yönlü düşünebilmek demektir. Sanatın bir çok alanından beslenir koro. Edebiyattan, resimden, heykelden. Hatta sadece sanat değil, toplumsal bir olaydan bile. Yani aslında çokseslilik tekilden uzak ve çoğulla var olma çabasıdır bana göre. Bir koro düşünün ki kişiler bir araya geldiğinde bir yapı çıkar ortaya. Bireyselliğin önemli olduğu tek nokta biraz önce de bahsettiğimiz şan çalışmaları gibi konularda. Dolayısıyla bir koroda herkes birbirini duyarak şarkı söylemeye çalışır ve bu anlama çabası yapılan işi anlamlı kılar. Elbette ki bu süreç dayanışma, tanıma ve anlama duygularını siz farkında olmadan size katmaya başlar.

Ankara’da klasik müzik ve koro izleyicisini nasıl tanımlarsınız? İlgili ve bilgili bir kitle var mı?

Ankara’da sadece operada değil klasik müziğin her bölümünde ciddi bir seyirci kitlesi olduğunu düşünüyorum. Her yaş grubundan büyük bir kitle. Yeni sahneler açılması bu ilgiyi daha da artırıyor. Örneğin yeni CSO konser salonları, 29 Ekim’de açılacak olan Atatürk Kültür Merkezi. Biz de  Devlet Çoksesli Korosu olarak her konserde büyük bir ilgiyle karşılaşıyoruz. Her konserde yeni heyecanlar yaşıyoruz. Bu umut verici bir tablo. Ayrıca tadilatı yapılıp Devlet Çoksesli Korosu’na tahsis edilen tarihi binanın açılışını da Atamızın ölüm yıldönümü olan 10 Kasım tarihinde onu anarak açtık.

Peki opera alanında açıklamalı konserlere benzer formatlar deneniyor mu? Zira birçok açıdan opera kimi kesimlere göre halen elitist bir proje olarak görüp halka tanıtılması halen büyük önem arz ediyor.

Bu konuyu şöyle netleştirmek isterim. Sadece opera değil, piyano resitalleri, ansambl konserler gibi çeşitli türlerde açıklamalı konser formatları var. Hatta Andante dergimizin editörü Serhan Bali bu konuda çok büyük bir çaba sarfediyor ve adeta arşiv niteliğinde işlere imza atıyor. Fakat yine de özellikle de operanın halka indirilmesi gibi bir kavramı asla kabul etmiyorum. Halk seviyesine inilecek bir yapı değildir. Halk içinde farklı kültürler barındıran çoksesli bir yapıdır. Bu yapının içerisine ulaşmak ve sanatı anlaşılır kılabilmek için “halkın seviyesine çıkmamız” gerekmektedir diye düşünüyorum.

Yakın döneme dair projelerinizi ve hedeflerinizi öğrenmek isterim.

Şu an en yakın projelerimiz arasında İstanbul’da ve Ankara’da Rezonans Koro ve koromuzdan birkaç sanatçıyla katılacağımız bir konser var. Duayen Alman koro şefi Frider Bernius yönetecek. Yine yıllardır gerçekleştirmekten büyük mutluluk duyduğumuz Walter Strauss Koro Şefliği Ustalık Sınıfı’nın 6.sını Alman koro şefi Jan Schumacher’ı konuk ederek gerçekleştireceğiz. Özellikle CSO Ada içerisindeki sahnelerde yapacağımız konserler, festivaller vb işlerle Ankara’yı koro müziğinin başkentlerinden biri haline getirmek en büyük hedeflerimizden biri. Ayrıca dijital platform için gerçekleştirdiğimiz üç projemiz Vox Nostra, Vox Intimus ve Vox Humanis de belli tarihlerde internetteki yerini alacak. Bunun yanında yine yeni projeler üretmeye ve gerçekleştirmeye devam ediyoruz.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler.

Söyleşi gerçekten çok keyifliydi. Ben teşekkür ederim. Müzikle kalın.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s