
1997 yılında Mersin’de müzisyen bir ailenin ilk kızı olarak gözlerini müzik dünyasına açan, Mozart’ın besteleriyle çocuk kalbi neşe ve mutluluk dolan Sesim Bezdüz, Mersin Devlet Opera ve Balesi Çocuk korosunun bir üyesi olarak, 6 yaşında Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Lili Tchumburidze ile keman eğitimine başladı. Çocukluğunda sık sık doğaçlamalar yaptığını anımsıyor kemanıyla. Ayrıca, okul içinde ve dışında da pek çok konser etkinliğine katıldı.
2009 yılında İngiltere’de düzenlenen Llangollen Solo Enstrüman Yarışması’nda birinci oldu. Vladimir Jurowski ile çalışan Bezdüz, bu başarısının ardından ilk orkestra eşlikli konserini henüz 12 yaşındayken Aya İrini’de Şef Tolga Taviş yönetimindeki Samsun Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde gerçekleştirdi. Şu anda en büyük hayallerinden biri ise Aya İrini’de başarılı bir piyanist olan kardeşi Doğaç Bezdüz ile konser vermek… Ayrıca, Antalya Piyano Festivali Kapsamında gerçekleşen “Fazıl Say ve Arkadaşları” konserine katıldı.
Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı tarafından düzenlenen Gülden Turalı Keman Yarışması’nda ikincilik ödülü alarak Şef İbrahim Yazıcı yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’yla konser veren Bezdüz, Constantin Vardeli,Natali Boyarski, Lucas David, Tuncay Yılmaz, Tedi Papavrami’nin ustalık sınıflarına katıldı. Antalya’da International Harmony yarışmasında Grand Prix ödülü aldı.
Şef Rengim Gökmen yönetimindeki Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası üyesi de olan Sesim Bezdüz, 2012 – 2013 döneminde Belçika Kraliyet Konservatuvarı sınavlarına katılarak “Genç Yetenek” olarak Prof. Veronique Bogaerts’in öğrencisi olmaya hak kazandı. Fransa ve Belçika’da ustalık sınıfı çalışmalarına katılan Bezdüz, aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Prof. İldiko Moog’un keman sınıfına kabul edildi. Ayrıca, İlhan Özsoy Keman Yarışmasında 3.oldu.
2014 yılında Şef İbrahim Yazıcı ile Mersin Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde 2015 yılında Şef Rengim Gökmen yönetiminde Eskişehir Devlet Senfoni Orkestrası ile konserler verdi. İdso’nun Concertante Yarışması’nda genç kontrbas sanatçısı Tuncay İpteş ile 2. oldu ve İstanbul Senfoni Orkestrası ile Bottesini Grand Duo çalmaya hak kazandı.
2015-2016 sezonunda Belçika, Fransa ve Lüksembourg’da pek çok konser veren Bezdüz, Paris’te düzenlenen Concour Flame’da 1. oldu. Ayrıca, Brüksel’de Ning Kam,Tatiana Samouil, Svetlin Russev ve Lorenzo Gatto’nun masterclasslarına katıldı. Ancak bu noktada Sesim Bezdüz’ün çocuk kemancılara çok değerli bir tavsiyesi var: “Müzik oldukça sübjektif bir alan ve küçük yaştaki bir çocuğun üst üste birçok ustalık sınıfına katılması, onun küçük yaşta büyük işler yapıyor olması anlamına gelmiyor. Çocukların öncelikle bir takım temel çalışma kondisyonu olmalı. Bunun yanında çalıştıkları öğretmenine ve en başta kendilerine güvenmeleri gerekiyor. Ayrıca bu “küçücük yaşında şu konçertoyu çaldı, şurada 1.oldu” vs örneklerini dinlemesinler, çocuklarda gereksiz bir hırs olmasın. Onun yerine kaliteli müzik yapmayı öğrensinler. Gerçekten sabırla çalışmayı ve dinleyerek öğrenmelerini tavsiye ediyorum. Mucize beklemesinler. Ondan önce bireysel çalışmayı ve konsantrasyon üzerine egzersiz yapmayı denesinler. Öğrenmeye açık olsunlar.”
Lisans ve Lisansüstü eğitimini Brüksel Kraliyet Konservatuvarında Prof. Veronique Bogaerts ve Frederic d’Ursell ile tamamlayan, oda müziği çalışmalarına ise Muhiddin Dürrüoğlu ile devam eden Sesim Bezdüz, Oda müziği grubu ile Brüksel’de Festival Musiq3’da iki defa 1.lik ödülünü kazandı ve Radio Musiq3 festivaline davet edildi.
2018 yılında İKSV’nin düzenlediği Parlayan Kadın Yıldızlar projesi ile Boğaziçi konserlerine katılan ve burs alan Bezdüz, ayrıca 2018-2019 sezonu içerisinde yine oda Müziği grubu ile M.Horlait Dapsens 1.lik ödülünün sahibi oldu.
Yaz sezonu için 2019 yılında Gustav Mahler Gençlik Orkestrası’na kabul edilen ve Eczacıbaşı Vakfı’nın bir bursundan da geçmişte yararlanmış olan Sesim Bezdüz, burs verenlerin bursiyerlerini arada ziyaret etmeleri ve para dışında eğitimlerini daha kapsamlı bir şekilde takip etmelerinin verimli olacağını düşünüyor. Ayrıca, burs verdikleri öğrencilerin üniversite denklik işlemlerinde de onların yanında durmaları gerektiğini belirten genç kemancı, öğrencilerin eğitim görmek istediği bazı üniversitelerin maalesef YÖK tarafından denklikleri olmadığına dikkat çekiyor.
Doğayı, doğallığı çok seven, hatalarından ve tecrübelerinden ders çıkararak yoluna devam eden ve belki de başarısında ve tanınırlığında bunun da büyük bir payı olan genç kemancı Bezdüz, Master eğitimini Hochschule für Musik und Theater un Meiden Hannover/Almanya’da Prof. Krzysztof Wegrzyn ile sürdürüyor.
Müzisyen bir ailede doğup büyümenin sorumluluğu ve avantajını, yeteneği ve disipliniyle çok büyük bir artı değere dönüştürüp kendi başına ismini güçlü bir yere taşıyabilmiş olan bu genç yeteneği tanımanız için kendisiyle keyifli bir söyleşiyi aşağıda sizlerle paylaşmak isterim.
Kendinizi tanıtır mısınız? Kemanla dostluğunuz ne zaman, nasıl bir ortamda başladı?
23 yaşındayım. Müzisyenliğimle birlikte, hayatım boyunca resim, edebiyat, tiyatro, dans, opera, sinema ve sanatın diğer pek çok alanıyla ilgilendim.
Ailemin müzisyen olması nedeniyle beni kuşatan bir müzik çevresine doğdum. Ebeveynlerimin yanı sıra, babamın şan hocası Roman VERLİNSKY‘nin de gelişimimde büyük etkisi olmuştur. Bu sebeple kemanla tanışmam çok uzun sürmedi. Annem bilinçli bir öğretmendi ve beni gerçekten iyi bir öğretmene emanet etti. Altı yaşındayken Lili Tchumburidze ile kemana başladım. O günden beri keman benim gerçek dostum.
Neden başka bir enstrüman değil de keman?
Aslında ben dört yaşındayken annemin şefliğini yaptığı Mersin Devlet Opera ve Balesi Çocuk korosundaydım ve bir yandan da Adana’da piyanist olan, Tsvetelina TUNTEVA‘dan haftada iki kez piyano dersleri alıyordum. Daha sonra kemana başladım. Keman benim ayrılmaz bir parçam oldu, piyano ise arada keyif için çaldığım, doğaçlamalar yaptığım bir enstrüman olarak kaldı.
Bunlar dışında “Başka bir enstrüman çalsam acaba sonuç böyle olur muydu?” diye ben de soruyorum ara sıra kendime.
Ailenizde müzisyenler olmasının müziğe yönelmenizde nasıl bir etkisi oldu?
Ailemin müzisyen olması benim müzikle erken tanışmama neden oldu. İlk müzik deneyimlerimi onlarla beraber kazandım. Babamın Polonyalı Şan pedagogu olan hocası daima bizlere şarkılar söylerdi. Babamın yoğun çalışmalarına sürekli tanık oldum ve azmine hayranlık duydum. Konservatuvar eğitimim dışında, çocukken evden çok operadaydım. Annemin çocuk korosuna ve operadaki bale derslerine katılırdım. Çoğu zaman da annemin öğretmenlik yaptığı Güzel Sanatlar Lisesi’nde müzik ya da resim sınıflarında vakit geçirirdim.
Ben sanat ve kültür bilgisi oldukça yüksek ebeveynlere sahibim. Bana yol gösteren ve sanatın istediğim alanı seçmeme olanak tanıyan bir ailemin ve aile çevremin olmasının her zaman benim için büyük bir şans olduğunu düşünmüşümdür.
Babanızla düetler yapar mısınız? En çok hangi parçayı seversiniz?
Babamla çocukluğumuzda güzel bir sahne deneyimimiz oldu. La Boheme Operası Çocuk Korosu üyelerinden biriydim. Kardeşim, babam ve ben aynı sahnede yer aldık. Ancak, keman eğitimi aldıktan sonra ilk defa bu sene beraber çalma şansımız oldu. Ben küçükken o kariyer yapıyordu şimdi ise ben yurt dışındayım. Buluşmamız biraz zor olsa da bu sene Hannover’de beraber çaldık. Aşık Veysel, Neşet Ertaş gibi çok değerli halk ozanlarımızın eserlerini Hannover Oda Orkestrasıyla beraber seslendirdik. Oldukça keyifli bir konserdi. Özellikle ozanlarımızın eserleri toplumsal, yapıcı öğütlerle dolu sözler içeren ve o zamanın yoğun duygularını hissettiren türkülerdi. Babamın kendine özgü yorumlarıyla ve güzel sesiyle yorumladığı bu türkülerimiz; şefimiz, orkestra üyeleri ve dinleyiciler tarafından da çok beğenildi ve takdir gördü. Bu vesileyle tekrar Neşet Ertaş ve Aşık Veysel’i de saygıyla anıyorum.
Peki kemanınızla çaldığınız ilk beste hangisiydi?
İlk çaldığım eser, bir Rus halk şarkısıydı. Ancak şimdilerde olduğu gibi, çocukluğumda da sık sık doğaçlamalar yapardım.
Hayatınızda yer etmiş, size ilham kaynağı olmuş Keman virtüözleri kimlerdir, neden?
Benim en sevdiğim kemancı Janine Jansen. Onu ilk defa Mersin’de çaldığı Max Bruch Konçertosu ile tanıdım ve ardından devamlı takip ettim. Brüksel’de Brahms Konçerto çalmıştı ve ilk konser benim için sanki iki saniye sürmüş hissi vermişti. Çünkü nefes bile alamadan izlemiştim. Konser bittiğinde ağlıyordum. Sonraki gün konserin tekrarına gittim ve onu kuliste yakaladım. Nedenini bilmiyorum ama yine ağlamaya başladım, O beni sakinleştirdi. Kısaca sohbet ettik. Ayrıca Janine Jansen, benim önceden çalıştığım öğretmenim Frederic d’Ursel ile aynı öğretmenle beraber çalıştığı için onunla sonradan tekrar görüşme şansımız da oldu. Konserlerini takip ederim. Kendisiyle birlikte çalma şansım da oldu. Harika tonunun yanı sıra, çalışında o saf kişiliğini yansıtan naif bir yorumu da var. İyi bir insan olduğu için onu ayrıca çok seviyorum.
Keman dalında birçok ödül kazandınız. Onlardan bize bahsetmek ister misiniz?
Küçükken birçok yarışmaya katıldım. Bu yarışmalardan kazandığım çok önemli deneyimlerim oldu. İngiltere’de 1. olduğum ilk yarışmam benim için epey etkileyiciydi. Yarışmaya annemle beraber gitmiştik. Benim kazandığım ilk uluslararası yarışmaydı. Sonucu duyunca çok sevinmiştik.
Biz İskoçya sınırındaydık o sırada, babam ise Glyndebourne Festivalindeydi. Babam ve kardeşim yarışmayı ve sonucunu BBC ekranlarında izlemişler.
Bu yarışmadan sonra ismim duyulmaya başlandı ve ardından yine başka yarışmalara da katılmaya devam ettim. Örneğin, Paris’te katıldığım bir yarışmada birincilik ödülü almıştım.
Peki yarışmalar, sizin kemancılığınız üzerinde nasıl bir etki doğurdu?
Yarışmalara hazırlanmanın beni gerçekten geliştirdiğine inanıyorum. Bir yarışma repertuvarını hazırlamak, sınav ya da konsere hazırlanmaktan farklı bir kondisyon istiyor. Ben bu süreci maraton koşucularının hazırlığına eş değer görüyorum.
Halen finalde olduğum bir yarışmam var. Korona sebebiyle önümüzdeki seneye ertelendi ama ben yine başka yarışmalara da hazırlanıyorum. Bunun tek nedeni, motivasyonumu ve kondisyonumu yüksek tutmayı istemem.Yarışma repertuvarları dışında çalıştığım ve çalmayı sevdiğim eserlere odaklanıp, kendimi geliştirmeye devam ediyorum.
Aya İrini’de konser vermek nasıl bir duygu?
Aya İrini’de çaldığımda henüz 12 yaşındaydım. Çağdaş Eğitim Vakfı’nın düzenlediği bir konserdi. O konserde İldiko Moog ile tanıştım. Baş kemancıydı ve onu çok sevdim. Kendisi sonradan öğretmenim oldu. Hep diyorum şanslıyım. Şefimiz Tolga Taviş’i de Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’ndan tanıyordum. Sayın Taviş ile orkestra eşlikli ilk konserimde kendimi oldukça güvende ve rahat hissetmiştim.
Umarım ileride o büyülü mekanda kardeşim Doğaç Bezdüz ile çalma fırsatımız olur.
Müzik tarihinde hangi döneme ışınlanmak isterdiniz ve neden?
Kesinlikle Barok dönem. Bach beni gerçekten etkileyen bir bestecidir. Onu canlı bir şekilde görmeyi ama daha önemlisi eserlerini yaptığı anlarına şahit olmayı hatta bu sürecin tamamını gözlemlemek isterdim. Bu arada Almanya’da ve Belçika’da aldığım Barok keman dersleri birbirine hiç benzemiyor. Ekol farklılıkları var. Sanırım daha çok bilgi sahibi olabilmek için Bach’ın yanına ışınlanmak isterdim.
Önemli yurt dışı deneyimleriniz var. Bunlardan söz eder misiniz? Yurt dışındaki eğitimlere imkanları dahilinde katılmak sizce müzisyenlere nasıl bir açılım sağlar?
Ben şanslı bir çocuktum. Ailemle birlikte pek çok kişinin ve kuruluşun desteğini yanımda hissettim. Bununla beraber azimli ve kararlı olduğum için yurtdışında eğitimimi düzgün bir şekilde tamamlayabildiğimi düşünüyorum.
Henüz bir lise öğrencisiyken Brüksel’de genç yetenek statüsünde üniversiteye kabul edildim. Yabancı dilde eğitim görmek kolay değildi. Almamız gereken çok fazla ders vardı. Hukuk, felsefe, psikoloji ve sosyoloji gibi dersler de buna dahil.
Ben üniversite birinci sınıf dersleri alırken, kemandan son sınıftım ve çok çeşitli derslerim vardı. Bu yüzden Lisans eğitimlerini yurt dışında gerçekleştirmek isteyen öğrencilerin, bu zorlukları gözden geçirmelerini öneririm. Ben işin içinden çıkamayacağım korkusuyla teorik derslere çok çalışıyordum. Bunun yanında her sene çaldığım 7-8 farklı oda müziği grupları ve modern müzik çaldığımız ensemble grupları da oluyordu.
Fransızca zor bir dil, hatta Fransız öğrenciler bile ciddi yazım hataları yapıyorlardı. Sınıfımdaki Fransız öğrencilerin yazdığı master tezlerini okurken buna şahit oldum. O yüzden başladığımdan beri kompleks yapmadım, sakince öğrendim.
Son senemde okulu bitirmek için orkestra dersinden yeterince kredi alamıyordum. Çünkü kemancı olarak 90 saatten fazla kredi alamıyorsunuz. Fakat ben son sene buna başka bir çözüm buldum. Orkestranın diğer projelerinde viyola çaldım. Başkaları için karışık görünebilir ama ben viyola çalarken çok eğlendim. Bu sayede artık “do” anahtarını orta seviyede okuyabilmeyi başarıyorum.
Bir Türk öğrencinin kendi imkanları ile yurt dışında yaşaması gerçekten zor. Türkiye’den aldığımız burs buraya geldiğimiz andan itibaren hızla eriyor. Burada verdiğimiz vergiler çok fazla ve inanın bu vergilerin nedenini halen anlayabilmiş değilim.
Katıldığınız ustalık sınıfları ışığında, sizce bir keman sanatçısının ustalık sınıflarına erken yaşta katılımı onda nasıl değişimler yaratır?
Ben çok fazla ustalık sınıfına katıldım ama asıl şu an çalıştığım öğretmenimin sistemi beni daha çok geliştiriyor. Bu sebeple çocukluğumda ve lise yıllarımda bu kadar çok ustalık sınıflarının katılmasaydım diyorum. Yanlış anlaşılmasın, kesinlikle iyi müzisyenlerle tanıştım. Fakat bence müzik oldukça sübjektif bir alan ve küçük yaştaki bir çocuğun üst üste birçok ustalık sınıfına katılması, onun küçük yaşta büyük işler yapıyor olması anlamına gelmiyor. Çocukların öncelikle bir takım temel çalışma kondisyonu olmalı. Bunun yanında çalıştıkları öğretmenine ve en başta kendilerine güvenmeleri gerekiyor. Ayrıca bu “küçücük yaşında şu konçertoyu çaldı, şurada 1.oldu” vs örneklerini dinlemesinler, çocuklarda gereksiz bir hırs olmasın. Onun yerine kaliteli müzik yapmayı öğrensinler. Gerçekten sabırla çalışmayı ve dinleyerek öğrenmelerini tavsiye ediyorum. Mucize beklemesinler. Ondan önce bireysel çalışmayı ve konsantrasyon üzerine egzersiz yapmayı denesinler. Öğrenmeye açık olsunlar.
Tabii ki yapılan masterclassları dinlesinler. Ben dinlerken daha çok şey öğreniyorum. Özellikle de nasıl çalmamam gerektiğini.
Sahneye çıktığınızda neler hissedersiniz?
Sahneye çıktığım zamanların hepsi bana farklı hisler yaşatıyor. 5-10 sene öncesi bambaşkaydı ama şimdilerde eskiye oranla daha rahatım. Sahnede olmamın bir nedeni var. Ben bir yorumcuyum. Sahnede kendimi rahat ifade edebilmem için eseri, besteciyi ve dönemin özelliklerini iyi bilmem gerekir. Bunun için hazırlanma süreci oldukça önemlidir. Çalışmak beceri istiyor. Ben bilinçli çalışıyorum. Bu yüzden sahnede evde çalışma anıma oranla daha serbest olabiliyorum. Sahnede olmayı ve seyirciye müzik yoluyla ulaşabilmeyi seviyorum.
Keman repertuarınızda olmazsa olmaz besteci ve eseri hangisi?
Wolfgang Amedeus MOZART. Mozart’ın eserlerini daima çaldım. Hatta bebekken devamlı Sihirli Flüt operasını dinlermişim. Mozart bana hep bir güven duygusu veriyor. Nerede duysam tanırım.
Genelde elimde hep bir Mozart Konçerto ya da sonat olur.
Oda müziği grubunuzla iki kez önemli bir ödül kazandınız. Belçika’da oda müziği gelişmiş mi? Sizi bu müziğe çeken nedir? Kemanın sesi sizce oda müziğinde seyirciye daha kolay mı ulaşır?
Aslında iki farklı grup ile üst üste aynı yarışmada birinci olduk. Birincisi tek bir konser için kabul ettiğim bir projeydi. O sene boyunca, grubumuzla devamlı çalıştık ve dinletiler yaptık.
Paris’te Jerome Perno’nun düzenlediği bir festivalde Salle Cortot’da konserimiz oldu.
Aynı yarışmada ikinci kez , başka bir grup ile çaldım. O projeyi Türk bestecileri projesi kapsamında oda müziği öğretmenim, ünlü piyanistimiz Muhiddin Dürrüoğlu‘nun teklifi üzerine kabul etmiştim.
Türk bestecimiz İlhan Baran’ın “Dönüşümler” isimli eserini seslendirdik o konserde. Yarışmada da aynı eseri çaldık ve yine kazandık.
Oda müziği bana çok şey öğretti. İyi müzisyenler ile beraber müzik yapmak , beraber çalarken öğrenmek gibi. Partnerlerimizin ne istediklerini konuşarak değil de çalarak ifade edebilmeleri benim için daha etkileyici olmuştur. Çünkü müzik böyle bir şey. Bence önemli olan, kemanımın sesi değil de, beraber yaptığımız müziğin sözsüz cümlelerinin seyirciye ulaşması.
Ne tür kurumsal desteklerden yararlandınız?
Eczacıbaşı Vakfı’ndan iki sene önce bir defalığına burs aldım. O zaman bana gerçekten yardımı dokundu. Bunun haricinde iki senedir herhangi bir burs almıyorum.
Burada yaşam öyle dışardan göründüğü gibi kolay değil. Ben şimdilerde çalışıyorum. Özel öğrencilerim var. Arada çaldığım konserler ve devamlı çaldığım bir oda orkestrası var. Bu sayede burs almasam da eğitimimi çalışarak sürdürüyorum.
Bu arada burs veren kuruluşlara bir önerim var. Burs verenlerin bursiyerlerini arada ziyaret etmeleri ve para dışında eğitimlerini daha kapsamlı bir şekilde takip etmelerinin verimli olacağını; bunun yanında, burs verdikleri öğrencilerin üniversite denklik işlemlerinde de onların yanında durmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü öğrencilerin eğitim görmek istediği bazı üniversitelerin maalesef YÖK tarafından denklikleri yok. Bunlar dikkate alınırsa emekler boşa gitmez.
Yurtdışı müzik eğitimiyle Türkiye arasındaki temel farklılıklar ne sizce?
Burada daha çok opera, tiyatro ve konser salonları var. Korona döneminde bile burada Türkiye’den daha çok konser oldu. İnsanlar için bu bir ihtiyaç. Bu yüzden müzik eğitimine verilen değer de daha yüksek. Türkiye’de de bunu oluşturmalıyız.
Zaten Ulu Önderimiz Atatürk’ün 1924’te Müzik Öğretmeni yetiştiren okulu, 1936’da da Devlet Konservatuarı’nı açmış olması hem sanatçı hem de sanatsever halkın yetişmesi çabası için değil miydi? Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan bu çalışmalar sayesinde ülkemizde çok değerli sanatçılar yetişti. Bizler de bayrağı onlardan devraldık.
Yeni nesil sanatsal etkinlikleri, sosyal medya aracılığı ile yakından takip etmekte. Yine de sanatın yayılması ve kitlelere ulaşması konusunda emek sarf edersek ülkemizde bunu zamanla oturtabiliriz diye düşünüyorum. Biraz inanmak, ilgi ve sabır göstermek gerekiyor.
Kemanınızı alıp “çılgın” bir yerde konser vermenizi istesem, nereyi tercih ederdiniz?
Keman yeterince çılgın bir enstrüman bu yüzden fazla çılgınlığa gerek yok. Ekstra çılgın bir yerde konser vermek düşüncesi aklıma tehlikeli yerlerin gelmesine neden oldu şimdi.
Bunun yerine nerede çalmaktan hoşlanacağımı söyleyebilirim. Ormanda çalmak keyifli olurdu, doğayı hep sevdim. Doğallığı da…
Üstün yetenekli çocukların keman alanında kendilerini geliştirmeleri ve derinleştirmeleri için onlara nasıl önerilerde bulunursunuz?
Öncelikle tabii ki çalışmalarını öneririm. Ama bu çalışmayı analiz ederek, okuyarak yapmaları gerekiyor. Saatlerce enstrüman ile durup aynı pasajı düşünmeden 500 defa çalarak değil de, neden-sonuç ilişkisi kurarak çalışmaları gerekir. Bunu destekleyecek şekilde okumalarını, çaldıkları eseri sadece nota ezberi yapmak yerine, onun anlamını keşfetmelerini ve bu eserle ne söylemek istediklerine karar vermelerini öneririm.
Müzik içimizde olabilir ama bunu doğal bir şekilde paylaşmak için bilinçli ve kaliteli çalışmak gerekiyor. Düzgün çalışmanın yanı sıra küçük gruplar için bile olsa ara sıra minik programlı dinletiler yapmaları gelişmelerine katkıda bulunabilir. Ayrıca ailelerine ya da yakın çevrelerine çalmak çok etkili olabilir. Böylece heyecanlarını da kontrol edebilirler.
Kariyerinizde en başa dönüp değiştirmeyi arzuladığınız hatalar var mı?
Evet ama bu hatalar beni ben yaptı. Yine de piyanoyu bırakmamayı dilerdim. Hep içimde kaldı. Elbette geçmişte başarısız olduğum anlardan da ders çıkarıyorum. Hala müzik yapıyorum ve hala öğreniyorum. Çevremde beni destekleyen iyi insanlar hep oluyor.
Hatalar olur, fakat bu hatalardan alınacak derslerle yola devam edilmelidir.
Müziğin belli bir alanına veya ekolüne yoğunlaşmayı düşünüyor musunuz?
Yeniliklere hep açığım. Kaliteli müziğin her türlüsü ile ilgilenirim, Arada armonizasyon ve doğaçlamalara yer versem de, eğitim gördüğüm alan benim için çok değerli. Yaptığım iş ilgi ve sabır istiyor.
Kariyerinizde yakın dönem hayalleriniz ve projeleriniz neler?
Önümüzdeki sezon iki tane yarışmam var. Birisinde finaldeyim zaten. Çalışmaya devam ediyorum.
Ama bunlar dışında babam ve kardeşim ile bazı konser planlarımız var. Oda müziği gruplarımla da konserlerim mutlaka olacaktır.
Akademik kariyer düşüncem de var. Buna Türkiye’de devam etmek isterim. Özellikle bu dönemde çalışmakta olduğum Prof. Krzysztof Wegrzyn’den öğrendiklerim bana bir yılda öyle farklı özellikler kattı ki, eğer ben değiştiysem, gelecekteki öğrencilerimi de bu metotla çalıştırabilmek, değişmek isteyenlere de bunun mümkün olduğunu göstermek isterim. Burada edindiğim tecrübelerimi ülkemizdeki pek çok yetenekli fakat yurtdışında eğitim alabilecek durumu olmayan öğrencilerle de paylaşmak istiyorum.