Çocuklarda Gıda Yoksulluğu: Acı Ama Gerçek!

Picture of MENEKŞE TOKYAY

UNICEF’in geçen hafta açıkladığı son verilerine göre, dünya genelinde her dört çocuktan biri eşitsizlik, çatışma ve iklim krizi nedeniyle şiddetli çocuk gıda yoksulluğu yaşıyor. Somali’de 100 çocuktan 63’ü, Gazze’de ise her 10 çocuktan dokuzu bu durumda. Türkiye’de de ciddi bir çocuk açlığı var ve bu, erken çocukluk döneminden üniversite çağına dek kesintisiz, yaygın ve kritik bir sarmal şeklinde ilerliyor.

“Ne kadar kısa yaşıyoruz,

Ne uzun ölüyoruz.”

Ferit Edgü, Hakkâri’de Bir Mevsim

Büyük şair Cemal Süreya’nın en etkilendiğim şiirlerindendir “Şarkısı Beyaz”. Hem de onun Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken 1953 yılında Mülkiye dergisinde yayımlanan, yayımlandıktan sonra heyecandan günlerce uyumadığını söylediği, daha sonra da sebepsiz yere küstüğü, kitaplarına bile dahil etmediği ilk şiiridir. 

“Ayıcılar geçti, affedilmemiş insanlar geçti

Şehirler taş yürekliydi şarkısı-beyaz

İnsanların büyük rüyaları vardı

İnsanlar bir ölümle öldüler ki

Sevgiler arasında şaşırıp

Bir unuttular ki deme gitsin.”

Akşamdan sabaha unutmak kimisi için sağaltıcıdır; ama bazı yaraları unutmak, tercihini balık hafızalı olmaktan yana kullanmak, ne olursa olsun hiçbir şey olmamış gibi yaşamayı sürdürmek, “yaraya saygısızlık” gibi gelir. 

Gazze’den Somali’ye, Türkiye’ye 

Ben taş yürekli şehirlerin, büyük rüyaların, ölümün, sevgilerin ve affedilmemiş insanların arasında unutamayanlardanım. Belleğime dört elle sarılırım ki aydın sorumluluğumu unutmayayım. 

Gazze’de “savaş silahı” olarak kullanılan kitlesel açlık ve susuzluktan ölen çocukları, her çocuğun üç günden birini aç geçirdiği gerçeğini, Ocak ayının ortasından bu yana beş yaşın altındaki 93.400 çocuktan 7.280’inin akut yetersiz beslenme içerisinde olduğunu, çocukları hayatta kalabilsin diye hayvan yemini öğütüp un yapan annelerin çaresizliğini unutmam, unutamam. 

Son yılların en kötü kuraklığını yaşayan Somali’de açlıktan ölüme sürüklenen on binlerce çocukla dolu hastaneleri unutmam, unutamam. 

Açlık sınırının 20 bin TL’ye dayandığı Türkiye’de çocuk yoksulluğu ve açlığının giderek akut hale gelmesini, Türk Pediatri Kurumu’nun son araştırmasına göre Türkiye’de çocukların yüzde 12’sinin yetersiz beslendiğini, açlık kaynaklı bodurluğun ve zihinsel gerilemenin giderek yaygınlaştığını, beslenme çantaları bomboş okula giden çocukların yaşadığı hayal kırıklığı ve isyanı unutmam, unutamam. 

Ben unutmayanlardanım. Bunun için de gerek medyada gerekse sivil toplum düzeyinde çocuk hak ihlallerine dair dayatılan zoraki unutuşa karşı çıkarım; yazılarımla, sözümle, savunu faaliyetlerimle… 

UNICEF’in Son Açlık Raporu 

Unutmama çağrısı yapan kurumlardan biri de Birleşmiş Milletler… Her ne kadar bu kurumun çocuklar açısından etki gücü zaman zaman sorgulansa da, yine de çocuk haklarının uluslararası toplum düzeyinde sürekli bir gündem maddesi haline gelmesi için önemli bir nirengi noktası olduğu aşikar.  

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in geçen hafta açıkladığı son verilerine göre, dünya genelinde her dört çocuktan biri eşitsizlik, çatışma ve iklim krizi nedeniyle şiddetli çocuk gıda yoksulluğu yaşıyor. 

UNICEF’in yeni raporu özetle şunu söylüyor: Dünya genelinde beş yaşın altındaki yaklaşık 181 milyon çocuk -ya da her dört çocuktan biri- şiddetli gıda yoksulluğu yaşıyor ve bu çocukların yaşamı tehdit eden akut yetersiz beslenmeyle karşılaşma olasılığı yüzde 50’ye kadar artıyor. 

İlk kez hazırlanan Çocuklarda Gıda Yoksulluğu: Erken Çocukluk Döneminde Beslenme Yoksunluğu başlıklı rapor, yaklaşık 100 ülkede ve farklı gelir gruplarında dünyanın en genç kesimi arasındaki beslenme yoksunluğunun etkilerini ve nedenlerini mercek altına alırken, beş yaşın altındaki milyonlarca çocuğun, erken çocukluk döneminde ve sonrasında optimal büyüme ve gelişmeyi sürdürmek için besleyici ve çeşitlendirilmiş bir beslenme biçimine erişemediği ve tüketemediği konusunda uyarıda bulunuyor. 

Şiddetli Gıda Yoksulluğu 

Peki, “şiddetli gıda yoksulluğu” ne demek? 

Uluslararası düzeyde kabul görmüş kriterlere göre çocuk, tanımlanmış sekiz gıda grubundan en fazla ikisini tüketebiliyorsa, şiddetli bir gıda yoksulluğu içerisinde demektir. Bu durumdaki her beş çocuktan dördü sadece anne sütü ve/veya pirinç, mısır veya buğday gibi nişastalı bir temel gıda maddesi ile beslenirken, bu çocukların yüzde 10’undan daha azı meyve ve sebze tüketebiliyor. Yüzde 5’inden azı ise yumurta, balık, kümes hayvanları ya da et gibi besin değeri yüksek gıdalarla beslenme şansına sahip. 

Bu çocukların açlıktan hayatta kalmaları mucize. Haydi kaldılar diyelim, bir avuç pirinç, biraz da süt tüketerek yaşarken -ki buna da yaşamak denirse- fiziksel ve bilişsel olarak gelişimlerinde onarılamaz gedikler açılıyor. 

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, şiddetli gıda yoksulluğu içinde yaşayan çocukları, “uçurumun kıyısında yaşayan çocuklar” olarak tanımlıyor. 

Şiddetli gıda yoksulluğu içinde yaşayan 181 milyon çocuğun yüzde 65’i sadece 20 ülkede -büyük kısmı da Güney Asya ve Sahra Altı Afrika’da- bulunuyor. Örneğin Somali’de 100 çocuktan 63’ü, şiddetli çocuk gıda yoksulluğu içerisinde. Gazze’de ise her 10 çocuktan dokuzu aynı durumda; zira çatışmalardan ve kısıtlamalardan dolayı aileler çocuklarının gıda gereksinimlerini karşılayamazken çocuklar yetersiz beslenme riskiyle doğrudan karşı karşıya kalıyorlar. 

Öte yandan, aileler artan gıda fiyatları sebebiyle çocukları için besleyici gıdaları karşılayamayınca, ülkeler de güvenli ve erişilebilir beslenme seçenekleri sunamayınca, erken çocukluk döneminde çocuklardaki gıda yoksulluğu bir krize dönüşüyor. 

Başaran Başarmış 

Ama iyi uygulama örnekleri de var. Örneğin Burkina Faso, şiddetli çocuk gıda yoksulluğu oranını yarıya indirerek yüzde 67’den (2010) yüzde 32’ye (2021), Nepal ise yüzde 20’den (2011) yüzde 8’e (2022) düşürmüş. Ruanda ise bu oranı yüzde 20’den (2010) yüzde 12’ye (2020) indirmeyi başarmış. Tüm bunları da hükümetlerin bu süreçteki liderliği, besleyici gıdaya erişime yönelik gıda güvenliği tedbirleri, çocukların beslenme pratiklerine dair müdahaleler ve sosyal güvenlik programları yoluyla özellikle kriz dönemlerinde en kırılgan ailelerin desteklenmesi sayesinde gerçekleştirdiler. 

Dolayısıyla öncelikle besleyiciliği yüksek ve çeşitli gıdaların çocuklar için erişilebilir ve uygun fiyatlı şekilde temin edilmesi, gıda sistemlerinin demokratik bir biçimde dönüşmesi şart. Bunun yanı sıra sosyal transferler ve gelir destekleriyle yoksulluğu yönetmek yerine yoksulluğu ortadan kaldırmaya odaklanan politikalara yönelmek gerekiyor. 

UNICEF ayrıca geçen sene Çocuk Beslenme Fonu kurarak çocuklarda şiddetli gıda yoksulluğu ve yetersiz beslenmenin tespiti, tedavisi ve önlenmesine yönelik bir proje ortaya koydu. Bu fon kapsamında yerel yatırımlar teşvik ediliyor ve çocuklardaki gıda yoksulluğunu önleyecek finansman mekanizmaları devreye giriyor. Devletlere de bu yönde politika önerilerinde bulunularak süreç birlikte yönetiliyor. 

Dünyada çocuk açlığı ve yetersiz beslenme konusuna bizim “dışımızda” bir olgu olarak bakma lüksümüz yok. 

Türkiye’de Durum 

UNICEF’in bu raporuna konu olmasak da, Türkiye’de ciddi bir çocuk açlığı var ve bu, erken çocukluk döneminden üniversite çağına dek kesintisiz, yaygın ve kritik bir sarmal şeklinde ilerliyor. 

TÜİK verilerine göre bile çocuk yoksulluğunda zirvede olan AB üyesi Romanya’yı geride bıraktığımız gerçeğini, çocukların en az dörtte birinin okula aç gittiğini, bebeklerin artık “yoksul doğduğunu” unutmayın. 

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) kısa süre önce yayımladığı çocuk yoksulluğu raporuna göre 2016 yılından beri Türkiye’de yoksul çocuk sayısı sürekli artıyor; 7 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşıyor; yoksul hanede yaşayan çocuklar artık yoksulluğu nesilden nesle devralıyor. 

Ve siz de, tüm bu imkânsızlıkların doğal olarak şiddetli gıda yoksulluğuna yol açtığı, annelerin çocukları doysun diye tüp üzerinde kaynattığı suya salça attığı, bu çocukların bu denli yetersiz bir beslenmeyle gelecekte nasıl bir fiziksel ve zihinsel gelişim geriliği sergileyebileceği gerçeğini unutmayın. Sorunlar unutulunca ortadan yok olmuyor. 

Örneğin, en son açıklanan TÜİK verilerine göre son bir yıllık gıda enflasyonu yüzde 70,4. İstanbul Planlama Ajansı (İPA) tarafından geçen ay yayımlanan “Enflasyonun Sofra Hali: Türkiye’de ve İstanbul’da Gıda Enflasyonu” başlıklı raporuna göre; gıda enflasyonu kaynaklı “sağlıksız beslenme özellikle çocukların gelişimi üzerinde doğrudan etkili olmakta, obezite ve diyabet gibi rahatsızlıkları da beraberinde getirmektedir”. Aynı rapora göre, 15 yaş üstü kişiler ve çocukların sebze ya da salata ve meyve tüketim sıklıklarına bakıldığında, 2010-2022 yılları arasında her gün en az bir kere sebze tüketenlerin oranında önemli bir düşüş söz konusu: Yüzde 69,4’ten yüzde 41,2’ye gerilemiş. Yine aynı raporda, çocukların her gün tükettiği yiyecek ve içeceklerde yürek parçalayan bir tablo var: “Her gün et/balık/tavuk tüketen ve ailesi yüksek gelir grubunda bulunan çocuklar, ailesi düşük gelir grubunda olan çocukların iki katından daha fazla sayıda. Yüksek gelir grubundaki ailelerin çocukları ile düşük gelir grubundaki çocukların sağlıklı gıdaya erişimindeki ana faktörlerden birinin gelir olması, gıda enflasyonundan çocukların da ciddi bir şekilde etkilendiğini göstermektedir.” Sonuç: Gelişme çağındaki İstanbullu çocuklar, besin değerleri yüksek ve gerekli gıdalara ulaşamıyorlar. 

Acaba Süreya, şiirini bugünün şartlarında yazsaydı, şöyle satırlar ekler miydi? 

“Çocuklar bir açlıkla öldüler ki,

Yetişkinler, kayıtsızlıklar karşısında şaşırıp

Onları bir unuttular ki, deme gitsin.”

Çocuk yoksulluğu doğal bir durum değildir; çocuk yoksulluğu insan eliyle yaratılmış siyasi bir silahtır. Şiddetli gıda yoksulluğunu bir silah olarak kullanmayın. 

Yorum bırakın