Fransız çellist Gautier Capuçon’un ilk Türk öğrencisi Nil Kocamangil Ekim’de Concertgebouw Oda Orkestrası ile turneye çıkacak: “Kariyerimin en önemli projesi, heyecanla bekliyorum”

1989 yılında İstanbul’da doğan Nil Kocamangil, Türkiye’de çello alanında ilerleyen çocuk ve genç müzisyenler için adeta bir referans noktası haline gelmiş durumda. Kendisi solist ve oda müzisyeni kimliğinin yanı sıra bu zorlu enstrümana dair usta yorumu ile şimdiye dek yerli ve yabancı müzik çevreleri arasında büyük bir beğeni ve takdir topladı. Sosyal medya hesaplarından ise kah “Eski bir dosta kısa bir ziyaret” diyerek çellosunu Bach suitleriyle konuştururken, kah Avrupa’da bir müzisyen olarak eğitim ve iş olanaklarına dair söyleşilere katılarak gençlere yol gösteriyor. Çünkü kendisi 11 yıl yurtdışında eğitim görüp çalıştıktan sonra tersine beyin göçüyle -havayolu kurallarına göre- ona da bilet aldığı sevgili çellosunu cam kenarına, kendisi de orta koltuğa yerleşerek ülkeye dönüp birikim ve bilgilerini yeni nesle aktarmak için canla başla çabalayan çok nadir ve özel bir sanatçı…

9 yaşında başladığı viyolonsel eğitimini sırasıyla Dilbağ Tokay (MSGSUDK); Claus Kanngiesser (Hfmt Köln); Marc Coppey (CNSM de Paris) ve Fransız çellist Gautier Capuçon’un (Classe d’Excellence de Violoncelle – FLV Paris) viyolonsel sınıflarında tamamlamasının yanı sıra, Itamar Golan (CNSM de Paris) ve Miguel Da Silva’nın (Ysaye Kuartet, CRR de Paris) sınıflarında piyanolu trio ve yaylı kuartet üzerine oda müziği master diplomaları da aldı. Kendisi tüm mütevaziliğine rağmen, Paris Ulusal Devlet Konservatuvarı’na kabul edilen ve buradan mezun olan ilk Türk viyolonsel sanatçısı olarak biliniyor.

Orkestra ile ilk konserini 15 yaşında veren Kocamangil, daha sonra viyolonsel repertuvarının başlıca eserlerini yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere; Kurpfälzisches Kammerorchester, Bilkent Senfoni Orkestrası, Tekfen Filarmoni Orkestrası, Sandnes Symfoniorkester, Mannheimer Philharmoniker, Sinfonietta Köln, Olten Filarmoni, Oberbergisches Kreises Symphonie Orchester, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Eskişehir Belediye Senfoni Orketrası, Başkent Akademik Oda Orkestrası, Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası gibi orkestralar eşliğinde seslendirdi.

2015 yılında The Holland International Music Sessions tarafından “New Masters on Tour” konser serisi için seçilen Kocamangil, Hollanda’da başta “Concertgebouw Amsterdam” olmak üzere bir resital turnesi verdi. Ayrıca Kasım 2015’te çıkmış olan “Träumerein” adlı CD için Mannheim Filarmoni Orkestrası ve şef Boian Videnoff eşliğinde C. Saint-Saens’ın “Kuğu” adlı eserini solist olarak kaydetti. 2012 yılında ise “Bach Tanzt” adlı prodüksiyon kapsamında, Almanya’daki Hagen Tiyatrosu Balesi’nin temsillerinde J. S. Bach’ın viyolonsel süitlerini canlı olarak seslendirdi.

Hırvatistan’daki “Antonio Janigro Uluslararası Viyolonsel Yarışması”nda 3.lük ve Jüri Özel Ödülü, Bulgaristan’daki “Uluslararası Alman ve Avusturya Müziği Yarışması“nda 1.lik ve Alman Dostluk Özel Ödülü, İtalya’daki “Uluslararası Genç Müzisyenler Yarışması”nda 1.lik ve Jüri Özel Ödülü, “Canetti Uluslararası Müzik Festivali”nde 1.lik ödülü, Mersin’deki “Ulusal Viyolonsel Yarışması”nda 2.lik ödülü, Edirne’deki “Uluslararası Genç Müzisyenler Yarışması”nda 2.lik ödülü, Avusturya’daki “Liezen Uluslararası Viyolonsel Yarışması”nda 3.lük ödülü, Ankara’daki “Nusret Kayar Viyolonsel Yarışması”nda 3.lük ve Almanya’daki Leipzig Oda Müziği Yarışması’nda 1.lik ödülünü kazandı. Ayrıca Fransa’daki “Maurice Ravel Uluslararası Müzik Akademisi”ne katıldığı iki ayrı senede Prix du Musée Bonnat Ödülü ve Saint Jean de Luz Rotary/Lions Klübü ödüllerine layık görüldü. 

L’Auditorium de Fondation Louis Vuitton Paris, Concertgebouw Amsterdam, Tonhalle Düsseldorf, Cite de la Musique Paris, Gewandhaus Leipzig, Rosengarten Mannheim, Theater Odeon Zwolle, Theatre de Vest Alkmaar, Theatre du Chatelet Paris gibi dünyaca ünlü salonlarda verdiği konserlerin dışında; solist ve oda müzisyeni olarak “Istanbul Müzik Festivali”, “Verbier Festivali”, “Dvorak Festival, Nelahozeves”, “Ankara Uluslararası Müzik Festivali”, “D-Marin Turgutreis Uluslararası Müzik Festivali”, “Athens & Epidaurus Festival”, “Norwegian Youth Chamber Music Festival”, “Euregio Musik Festival”, “Amsterdam Oda Müziği Festivali”, “Sommer-Schlosser-Virtuosen”, “The Holland Music Sessions & Festival” gibi seçkin festivallere davet edilen Nil Kocamangil, Avrupa ve Amerika’da olmak üzere birçok konser verdi. Ayrıca Isabelle van Keulen, David Grimal, Oliver Triendl, Calidore Kuartet, Nina Tichman, Borusan Kuartet, Alexander Hülsoff, Niklas Liepe, Ariadne Daskalakis gibi birçok önemli sanatçı ile beraber sahne aldı. 

Sanatçı Verbier Festival Akademisi, Kronberg Akademi Masterclassları başta olmak üzere birçok akademi ve workshop da Gary Hoffman, Frans Helmerson, Yo-Yo Ma, Lawrence Lesser, Lluis Claret, Amit Peled, Maria Kliegel, Steven Isserlis, Philippe Müller, Jens Peter Maintz gibi tanınmış viyolonselciler ile çalışma fırsatını yakaladı. Ayrıca oda müziğine olan büyük tutkusu dolayısıyla Gabor Takacs-Nagy, Pavel Gililov, Natalia Prischepenko, Hortense Cartier-Bresson, Paul Katz, Klaus Hellwig, James Buswell, Carol Ou, Vladimir Mendelssohn, Ebene Kuartet üyeleri gibi birçok sanatçı ile çalıştı.

Eğitim hayatı boyunca Tekfen Vakfı, Türk Eğitim Vakfı, Dr. F. Nejat Eczacıbaşı Vakfı, Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD), Borusan Kocabıyık Vakfı, Sinfonima Vakfı/Mannheim (enstrüman), Yehudi Menuhin Live Music Now, Association des Jeunes Talents, ProQuartet, Werner Richard – Dr. Carl Dörken Vakfı, Villa Musica Rheinland-Pfalz ve özel sponsorlar tarafından desteklendi. Bunlara ek olarak; 2015-2017 yılları arasında çalışmalarını Düsseldorf Senfoni Orkestrası’nda (Deutsche Oper am Rhein) akademist olarak, Nikolaus Trieb’in mentorlüğünde sürdürdü.

Haziran 2019’da, Prof. Peter Bruns ile Hochschule für Musik und Theatre “Felix Mendelssohn Bartholdy” Leipzig, Almanya’da aldığı doktora eğitimini onur derecesi ile tamamlayan sanatçı, mezuniyetinin ardından 2019-2020 öğretim yılında aynı kurumda öğretim elemanı olarak çalıştı.

2021 yılında ilk kez düzenlenecek olan İstanbul Uluslararası Müzik Akademisi ve İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali’nin Kurucusu ve Sanat Direktörü de olan başarılı çellistin 2021-2022 konser sezonu programı dünyanın önde gelen topluluklarından Concertgebouw Oda Orkestrası eşliğinde vereceği konser turnesini kapsıyor. Sanatçı ayrıca Tekfen Filarmoni Orkestrası’nda viyolonsel grup şefi olarak görev yapıyor ve özel bir destek ile edindiği 19. yüzyıla ait bir viyolonsel kullanıyor.

Kocamangil’in menajerliğini üstlenmiş olan Türkiye’nin ilk uluslararası sanatçı menajerlik ajansı LocksBridge Management ile çalışmaya başlaması da Türkiye’ye dönmesinde etkili olmuş genç çellistin…

Bu sene ilk kez düzenlenecek olan İstanbul Uluslararası Müzik Akademisi’nin (ICFEMA) başvuruları şu anda açık ve 19 Temmuz’a kadar da sürecek. ICFEMA’nın eğitmenleri olarak dünyaca tanınan üç sanatçı -Prof. Gary Hoffman (çello ustalık sınıfı), Prof. Caspar Frantz (piyano ve oda müziği ustalık sınıfı) ve Prof. Svetlin Roussev (keman ustalık sınıfı)- Eylül ayında İstanbul’da olacak ve başvurular web adresi ve academyfestivalistanbul İnstagram hesabı üzerinden yapılabilir. Davet edilen bu sanatçılar ile Kocamangil önceden tanışmış, çalışmış ve bu sayede verdikleri eğitimi birebir deneyimleyebilmiş biri olarak bu isimlerin Türkiye’ye getirilmesinde büyük çaba harcamış. “Çünkü amacımız özellikle Türkiye’deki öğrencileri gerçekten faydalanabilecekleri usta isimlerle bir araya getirerek eğitimlerine katkı sağlamak ve aynı zamanda yeni bir vizyon kazandırabilmek” diye açıklıyor misyonunu.

Kocamangil’in de yer aldığı V. ICMAF Uluslararası Klasik Müzik Akademisi ve Festivali ise, 28 Temmuz – 5 Ağustos tarihleri arasında Bodrum’da gerçekleşecek.

Bu değerli çellistimizi daha ayrıntılı tanımanız için aşağıda çok keyifli bir söyleşi sizi bekliyor:

Müziğe başlama serüveninizi ve devamını biraz anlatır mısınız? 

Anaokulu öğretmenimin akordeonunu çalmaya çalışmam ve kendisinin müziğe karşı yeteneğimi keşfetmesi ve yönlendirmeleri üzerine başladı her şey. 1998 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarını kazanarak viyolonsele seçildim ve 9 yaşında Dilbağ Tokay’ın sınıfında eğitim almaya başladım. İlk iki sene yarı zamanlı öğrenci olduğum eğitimimi, daha sonra tam zamanlı sistemde sürdürerek lisans sonuna kadar aynı kurumda öğrenim gördüm. Lisans mezuniyetimin ardından ilk olarak Köln Müzik ve Dans Yüksek Okulu’nda (Hmft Köln) Prof. Claus Kanngießer’in, daha sonra Paris Ulusal Devlet Konservatuvarı’nda (CNSMDP) Prof. Marc Coppey’nın sınıflarında solo viyolonsel üzerine iki yüksek lisans, sonrasında yine Paris’te aynı konservatuvarda Prof. Itamar Golan’ın sınıfında piyanolu triom ile oda müziği yüksek lisansı ve yine aynı dönemde Paris Bölge Konservatuvarı’nda (CRR de Paris) Prof. Miguel da Silva’nın (Ysaÿe Kuartet) sınıfında yaylı kuartetim ile bir oda müziği yüksek lisansı eğitimini daha tamamladım. Ardından yine Paris’teki Fondation Louis Vuitton tarafından düzenlenen “Classe d’Excellence de Violoncelle” adlı sınıfın ilk yılında Gautier Capuçon ile çalıştım. Hemen ardından kabul edildiğim Düsseldorfer Symphoniker/Deutsche Oper am Rhein orkestrasında iki sene süren orkestra akademisini tamamladım ve son olarak Leipzig Müzik ve Tiyatro Yüksek Okulu’nda (Hmt Leipzig) Prof. Peter Bruns’un sınıfındaki doktora eğitimimi onur derecesiyle tamamlamamın ardından aynı kurumda öğretim görevlisi olarak görev yaptım.

Uzun bir eğitim hayatınız olmuş, bunların içinde uzun yıllar sonra Paris Ulusal Devlet Konservatuvarı’na kabul edilen ve buradan mezun olan ilk Türk viyolonsel sanatçısı olmanız, Fransız çellist Gautier Capuçon’un ilk Türk öğrencisi olmanız gibi önemli başarılarınız var. Bunlardan biraz bahseder misiniz? 

Öncelikle İdil Biret, Ayla Erduran, Suna Kan, Hüseyin Sermet, Gülsin Onay gibi ülkemizin seçkin sanatçılarının ve daha birçok usta ismin eğitim aldığı bu dünyaca ünlü kurumda eğitim alabilmek, ayrıca oradan mezun olan tek Türk çellist olmak benim için çok büyük bir gurur oldu. Burası dışarıdan gelip yüksek lisansa başvuranlar için neredeyse hiç kontenjanı olmayan bir kurum zira lisans mezunları sınavsız bir şekilde yüksek lisansa geçtikleri için doğal olarak dışarıdan gelenlere çok fazla yer kalmıyor. Ayrıca kurum Fransa’nın 2 devlet konservatuvarından biri, ötekisi de yine aynı isimle Lyon’da bulunmakta. Bu büyük yarışın içinde 2 kişi olarak o yılki yüksek lisans giriş sınavlarını kazandık ve bu sonucu alabilmek rüya gibiydi gerçekten. Takip eden ilk senede okula yüksek lisans viyolonsel eğitimi için kimsenin alınmaması, sonraki sene ise sadece 1 kişinin kabul edilmesi, okula kabulümün değerini daha fazla fark etmemi sağladı. Burada Prof. Marc Coppey ile çalıştım, kendisi ünlü çellist Janos Starker’in öğrencisi ve büyük bir kariyere sahip, harika bir çellist. Daha sonra yine Paris’teki Fondation Louis Vuitton’da düzenlenen ve meşhur çellist Gautier Çapuçon’un eğitmenlik yaptığı “Classe d’Excellence de Violoncelle”in seçmelerine girdim ve 2014-2015 sezonunda ilk kez düzenlenen bu özel sınıfta kendisi ile çalışma şansına erişen 6 kişiden biri oldum. Gerçekten unutulmaz bir tecrübeydi. Gautier Çapuçon sanatseverlerin bildiği üzere nefes bile alamayacak kadar yoğun bir tempoda konserlerine ara vermeden devam etmekte, bu yoğunluğu içinde de bir okulda ders verme imkanı bulunmamakta. Louis Vuitton Vakfı ile beraber düzenledikleri bu özel sınıfta kendisinden o kadar çok şey öğrendik ki, derslerin bir çoğunun kayıtları YouTube’da mevcut, ayrıca sınıfımıza ait “Violoncelles Vibrez!” adlı belgesele de izlemek isteyenler Youtube üzerinden ulaşabilirler.

Kariyerinize 11 yıl yurtdışında devam ettikten sonra Türkiye’ye döndünüz, bu karara alma sebebiniz nedir? 

Aslında bu bir anda verdiğim bir karar değildi. Uzun yıllardır aklımın bir köşesinde ülkeme geri dönme ve genç meslektaşlarıma kazanımlarımı, tecrübelerimi aktarabilme hayalim vardı. Bahsetmiş olduğum gibi bu uzun süreçte birçok okulda birçok hoca ile hem solo hem oda müziği hem de orkestra üzerine eğitim aldım. Daha sonra asistan ve öğretim görevlisi olarak eğitmenlik tecrübelerimde oldu, bu sayede artık ceplerimin dolu ve öğretmeye hazır olduğumu hissettiğim için şimdi tam sırası diye düşündüm ve geri dönüş kararı aldım. Yani tamamen eğitmenlik yapma amacıyla döndüm. Bu kararı almamda ayrıca su anda menajerliğimi üstlenmiş olan Türkiye’nin ilk uluslararası sanatçı menajerlik ajansı LocksBridge Management ile çalışmaya başlamamın da etkisi var. Kendilerinin temsilciliğinde sürdüreceğim konserlerim sayesinde yurtdışı projelerine devam ederek ve aynı zamanda vatanımda yaşayarak kariyerime devam etmeyi istiyorum. 

Eğitim ve eğitmenliğin hayatınızdaki yeri büyük, bu konudaki plan ve projelerinizden bize bahseder misiniz? 

Bir çocuğun, gencin yetişmesine katkıda bulunmak gerçekten çok değerli ve aynı zamanda büyük bir sorumluluk diye düşünüyorum. Yıllar içinde hem öğrenci hem de eğitmen olarak katıldığım akademi ve masterclasslar beni bu konuda çok geliştirdi. Ayrıca geçtiğimiz son 3 yılda doktora eğitimim boyunca hocam Prof. Peter Bruns’a yaptığım asistanlık ve mezuniyetim sonrası aynı kurumda öğretim görevlisi olduğum süreçte lisans ve yüksek lisans öğrencileriyle çalışmamın, eğitmenliğin benim için ideal meslek olduğuna karar vermem noktasındaki etkisi büyük oldu. Daha sonra bunu ülkemde yapmanın çok daha faydalı olacağını düşündüm, çünkü ülkemizde maddi olarak imkanı olmayan fakat çok yetenekli gençler mevcut, dolayısıyla yurtdışında eğitmenlik yapmak yerine bilgi ve tecrübelerimi ülkemdeki gençlere aktarabilmek benim için çok daha kıymetli. Özellikle klasik müzik alanında yurtdışı eğitimi çok gerekli, çünkü yaptığımız müzik Avrupa’nın müziği, dolayısıyla bilgiyi yerinde öğrenmek her zaman daha büyük avantaj sağlar. Fakat sonrasında geri dönerek bu birikimleri ülkeye kazandırmak da bence ayrıca büyük bir öneme sahip zira her alanda herkes gider ve dönmezse ülke nasıl gelişebilir bilemiyorum. İşte bunları düşünürken artık zamanın geldiğini anladım ve Ekim 2020’de İstanbul’a taşındım. Şu anda herhangi bir kurumda çalışmıyorum ama birçok teklif mevcut, dolayısıyla en yakın zamanda Türkiye’de eğitmenliğe başlamayı umuyorum. Bunun yanında planlanmış bazı masterclasslar var. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğrencileriyle 2 gün boyu online masterclass yaptık. Haziran ayı sonunda Trakya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğrencileri ile çalışmak ve konserler için davet edildim. 28 Temmuz – 5 Ağustos tarihleri arasında ise Maltepe Üniversitesi tarafından Bodrum’da düzenlenen ICMAF Uluslararası Klasik Müzik Akademisi ve Festivali’nin eğitmen kadrosunda yer alacağım. 

Çellonuzun hikayesini bize anlatır mısınız? 

Unutulmaz bir hikaye, büyük bir şans. Bir müzisyen için enstrümanının kalitesi gerçekten çok önemli. Orta kalitede bir enstrüman sizi bir yere kadar götürür fakat özellikle kariyeriniz ilerledikçe eğer iyi bir enstrümana sahipseniz kendinizi daha iyi gösterir, enstrümanınızdan aldığınız verim ile daha motive olursunuz ve daha kaliteli işler ortaya çıkartırsınız. Hatta sınav veya yarışmalarda rakipleriniz arasından bir nevi sıyrılmanız konusunda da büyük destek olur. Ben 2000-2009 yılları arasında Vahide Tunca yapımı enstrümanımla birçok yarışmada ödüller kazandım, başarılı konserler verdim hatta Almanya’daki ilk yüksek lisans eğitimime de bu enstrümanla kabul edildim. Daha sonra farklı bir enstrüman arayışına girdim fakat ekonomik durumum bu konuya kesinlikle el vermiyordu. İlk olarak 2012 yılında Almanya, Mannheim’daki “Sinfonima Stiftung”un açtığı sınavı kazandım ve bana 1,5 sene kullanmak üzere 1898 Franz Johann Glass yapımı Alman bir enstrüman tahsis edildi. Bu sırada 2013 yılında İsviçre’deki Verbier Festival Akademisi’ne seçildim. Burada Gary Hoffman ve Frans Helmersson ile yaptığım halka açık viyolonsel derslerinden birinde bir Türk ile karşılaştım. Dersimin bitiminde, tam salondan çıkarken “Kızım sen Türk müsün?” dedi birisi. Arkamı döndüğümde yaşlı bir bey vardı. Dışarı çıktık, tanıştık, konuştuk. Kendisi enstrümanımı sordu, ben o sırada elimdeki enstrüman ile geçireceğim son 6 ayın içindeydim ve yeni bir enstrüman edinebilmek adına ülkemde destek bulabilmek için olabilecek her kapıyı çalmıştım ama maalesef bulmadım. Enstrümanımı sorunca geri vereceğimden kendisine bahsettim ama direk olarak bir yardım istemedim, daha sonra oradan ayrıldık. Aradan biraz zaman geçti (akademi 3 hafta sürüyor), İsviçrelilerin genç müzisyenlere destekleri konusunda çok fazla duyum almıştım bu yüzden şansımı burada denemek istedim ve akademi yöneticilerine durumumdan bahsettim. Onlarda bana o sırada Türkiye’den festival konserlerini dinlemeye gelmiş birilerinin olduğunu ve beni ilk olarak onlarla tanıştırmanın daha mantıklı olacağından bahsettiler. Sonra bir ders günümü seçtiler, o gün bu kişilerin orada olacağını ve benimle tanışıp konu hakkında yardımcı olabilme ihtimallerinin olabileceğinden bahsettiler. İnanılmaz derecede heyecanlandım tabii ki. Gün geldi, dersim başladı. Kapı açıldı, içeri birkaç gün önce tanıştığım bey ve şu anda İstanbul Kültür Sanat Vakfı Genel Müdür Yardımcısı olan Yeşim Gürer Oymak Hanım girdiler. O kadar şaşırdım ki, dersin geri kalanına nasıl konsantre oldum bilemiyorum. Ders sonrası hep beraber dışarı çıktık. Ne kadar şanslıyım ki Osman Bey ile yeni tanışan beni küçük yaşlarımdan beri tanıyan ve benden değerli referansını eksik etmeyen Yeşim Hanım da büyük bir rastlantı sonucu oradaydı. Kendisinin o anda Verbier’de olması, istesem uğraşsam mümkün olamazdı ve beni hayatında ikinci kez gören, kim olduğum hakkında bilgisi olmayan birisi için daha büyük bir referans olamazdı herhalde. Bu sayede Türkiye’de bulamadığım desteği, bir Türk’ten İsviçre’de buldum. Kendisi ile 1,5 ay sonra İsviçre’deki “Maggini Vakfı”nda bir araya geldik ve benim icin 1830 Giuseppe Rocca yapımı İtalyan bir çello kiraladı. Bu enstrümanı bana aslında kademe kademe olmak üzere 7 seneliğine kiralamıştı fakat son iki-üç sene kala şans eseri şu anda çalmakta olduğum, 1900lu yılların başlarından kalma, Alman yapımı enstrümanımı buldum. Böylelikle diğer enstrümanı geri iade ettik ve bana bu enstrümanı satın aldı. Geçtiğimiz Mayıs ayında maalesef kendisini kaybettik.. Benim hayatıma bir melek gibi giren, bir sponsordan çok manevi büyük babam olarak gördüğüm Sayın Osman Yücesan’ın vefatından sonra duydum ki, Türkiye’nin pek çok ünlü sanatçısına ve sanat kurumlarına her türlü destekte bulunmuş, ismi halen bir çoğunun teşekkür listesinde yer almakta. Halen bu büyük kaybı kabullenebilmiş değilim. İyi ki vardı, umarım bütün emeklerine ve desteğine layık olabilirim. 

Genel olarak çelloyu ve sesini sizin için vazgeçilmez ve özel kılan nedir?

Eşsiz tınısı. Çello insan sesine yakınlığı ile tanınan bir enstrüman. Ayrıca ses aralığı olarak gerçekten o kadar geniş ki, sadece çellodan oluşan büyük ensemblelar veya çello orkestraları bile mevcut. Bunların dışında dinlemesi ayrı, çalması ayrı çok keyifli ve zengin bir repertuara sahiptir. Bence en özel yanı ise ebat ve kullanım olarak çalma pozisyonumuzun neredeyse bir insana sarılır gibi olması ve enstrümanın kalbin üzerine denk gelmesi. Her enstrüman ayrı güzel fakat çellonun yeri ayrı, dolayısıyla bir çellist olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Çello dışında başka çaldığınız enstrüman var mı

Türkiye’deki öğrencilik yıllarımda ikinci enstrüman olarak piyano dersleri alıyorduk. Dolayısıyla piyano çalabiliyorum ama zaman bulabilirsem çok daha geliştirmek isterim. Hatta caz piyano öğrenmeyi gerçekten çok isterdim, umarım bir gün mümkün olur.

Solist kariyeriniz dışında pek yakında İstanbul’da ilk kez düzenlenecek olan bir uluslararası klasik müzik akademisi ve oda müziği festivalinin kuruculuğu ve sanat yönetmenliğini üstlendiniz. Bu fikir nasıl ve hangi ihtiyaca istinaden ortaya çıktı? Bu yolla genç müzisyenlerin eğitimlerine ve müzik camiasına nasıl katkılarda bulunmayı hedefliyorsunuz?  

Şu ana kadar birçok akademi ve masterclass’a katıldım. Öncelikle bu organizasyonların önemli kurumlarda eğitim veren yabancı hocalara ulaşabilmek, onlarla bağlantı kurabilmek, kendilerinden önemli bilgiler ve tavsiyeler alabilmek, ayrıca diğer katılımcıları görerek başka ülkelerdeki/şehirlerdeki insanların nasıl çalıştığını ve ne seviye de oldukları hakkında fikir sahibi olabilmek, yeni arkadaşlıklar kurarak farklı kültürler konusundan bilgi sahibi olabilmek vb. gibi konular açısından bir genç sanatçının gelişimine büyük katkıları olduğunu düşünüyorum. Bu noktada kendi katıldığım akademilerdeki birçok yıldız ismin daha önce Türkiye’ye gelmediklerini fark ettim. Ayrıca uzun suredir ülke olarak içinde bulunduğumuz ekonomik zorluklar gençlerin yurtdışındaki bu organizasyonlara katılabilme ihtimalini eskiye nazaran daha da düşürdü. Zira ulaşım, yemek, kalma vb. gibi birçok masraf bu işi çok zorlaştırıyor. Bu fikirle yola çıkarak, öğrencilere yurtdışındaki önemli kurumların kapılarını aralayabilme ve bu büyük ustalar ile bir araya gelebilme şansını yaratabilmek için sevgili dostum, piyanist Aycan Altungül ile bir akademi ve festival kurma kararı aldık, kendisi şu anda bu iki organizasyonunda direktörü konumunda. Ardından LocksBridge Management kurucuları Duygu Esenkar ve Onur Tahmaz ile birlikte çalışmaya başladık. Uzun ve özverili çalışmalarımız sonucunda İstanbul Uluslararası Müzik Akademisi’ni kurduk. 2021 Eylül ayında düzenlenecek akademinin ilk eğitmen kadrosunda Gary Hoffman (viyolonsel), Caspar Frantz (piyano, oda müziği) ve Svetlin Roussev (keman) gibi dünyaca ünlü isimler yer alacaklar. Bizim buradaki farkımız ve şansımız, benim davet ettiğimiz bu sanatçılar ile önceden tanışmış, çalışmış ve bu sayede verdikleri eğitimi birebir deneyimleyebilmiş olmam. Çünkü amacımız özellikle Türkiye’deki öğrencileri gerçekten faydalanabilecekleri usta isimlerle bir araya getirerek eğitimlerine katkı sağlamak ve aynı zamanda yeni bir vizyon kazandırabilmek. Buradan genç meslektaşlarıma duyurmak isterim, başvurular 19 Temmuz’a kadar açık. Bunun yanı sıra akademi ile aynı anda düzenlenecek bir festival kurduk. İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali ile beraber hedefimiz, Türkiye’de var olan kültür sanat etkinliklerine özellikle oda müziğinin zengin repertuarı ve sanatçılarına odaklanarak yeni bir soluk kazandırmak. Pek yakında açıklamayı dört gözle beklediğimiz harika bir program hazırladık. Kadıköy Belediyesi’nin destekleri ile birlikte iki organizasyon da 21 Eylül – 1 Ekim 2021 tarihleri arasında Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda gerçekleşecek. Daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler, web adresimiz ve sosyal medya hesaplarımızı ziyaret edebilirler (https://www.academyfestivalistanbul.com). Tüm sanatseverleri bekliyoruz.

Pandemi döneminde müziğinizi nasıl icra ettiniz? Dijital platformları ne sıklıkla kullandınız? 

Pandemi döneminde birçok konser bildiğiniz üzere iptal oldu, maalesef bunlardan biri de ilk kez Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde vereceğim konserdi. Sezon açıkken çalışma fırsatı bulmakta zorlandığım için aradığım boş zamana bu şekilde sahip oldum. Dinleyicilere olabildiğince sosyal medya hesaplarımdan paylaştığım videolar veya canlı yayınlar üzerinden ulaşmaya çalıştım. Bunlara ek olarak Instagram üzerinden her hafta bir kişi ile olmak üzere, 8 hafta boyunca Türkiye ve yurt dışından katılan öğrenciler ile bir masterclass serisi düzenledim. Çello çalan/çalmayan birçok kişi bu çalışmalara katıldı ve çok güzel tepkiler aldım. Hatta tekrar yapmam üzerine birçok mesaj geldi, dolayısıyla vakit bulabildiğim zaman tekrarlamayı düşünüyorum.

Kendisini geliştirmek isteyen, sizden ilham alan çocuk ve gençlere neler önerirsiniz?  

Bol bol araştırmalarını, dinlemelerini, öğrenmeye açık olmalarını, konserlere gitmelerini ve her zaman mütevazi olmalarını öneririm. Örneğin ben bundan aşağı yukarı 2-3 sene öncesine kadar neredeyse her yazımı tatilden çok yaz akademileri ve masterclasslarda geçirdim. Ayrıca Türkiye’deki eğitimim süresince sevgili hocam Dilbağ Tokay yurtiçi, yurtdışı masterclasslara katılmamız, özellikle de ayağımıza kadar gelen her sanatçının konserine gitmemiz ve her fırsatı değerlendirerek bu sanatçılara ulaşmamız, onlara kendimizi dinletmemiz için teşvik eder, bu konuda elinden geleni fazlasıyla yapardı. Bir süre sonra bu öğretiyi öğrencileri olarak artık kendimiz uygulamaya başladık. Herkes hoca teşviği açısından pek şanslı olmayabilir, hatta öğrencisini paylaşmak istemeyen hocalarda olabilir fakat bütün genç meslektaşlarıma çekinmeden her fırsatı değerlendirmelerini öneririm, çünkü bu onların kariyeri, onların geleceği. Mesela Türkiye’ye konsere gelen önemli sanatçıların provalarını dinlemeye gitmelerini, kendilerini kuliste ziyaret ederek vakitleri varsa onlara danışmak, hatta onlara kendilerini dinletebilme ricasında bulunmalarını öneririm. Zira alabilecekleri en kötü yanıt “üzgünüm maalesef vaktim yok” olacaktır ama tam tersi bir durum çok büyük bir şansa dönüşebilir, o nedenle ayaklarına gelen fırsatları muhakkak değerlendirmeye çalışmalarının faydası olacaktır. Ayrıca ne kadar yetenekli, ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar mütevazi kalsınlar. Özgüven tabii ki şart ama limiti aşmadan. Mütevazi kalabilmek çok büyük bir erdem. İşini iyi yapan, farkını ortaya koyan onun mükafatını bir şekilde muhakkak alır ve değer görür ama hiçbir zaman ben oldum dememek lazım çünkü yolumuz gerçekten çok uzun ve öğrenmenin sonu yok. Her zaman herkesten daha iyi ya da daha farklı özelliklere sahip milyonlarca kişi var dünya üzerinde ama gerçek sanatçılar kişiliğiyle de örnek olabilenlerdir.

Müzik hayatınız boyunca hangi kurumlardan destek aldınız? Türkiyede müzisyenlerin yeterince desteklendiğini düşünüyor musunuz? 

Eğitimim boyunca Türk Eğitim Vakfı, Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD), Borusan Kocabıyık Vakfı, Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı, Tekfen Vakfı ve özel sponsorlardan destek aldım. Kendilerine buradan tekrar sonsuz minnetlerimi sunmak istiyorum. Türkiye’de müzik öğrencilerini destekleyecek pek çok kurum mevcut fakat bu saydığım kurumlar dışındaki bazı kurum veya projelerin maalesef öğrencilerin yeteneği ve ekonomik durumunu baz alarak değerlendirme yapmadığına şahit olabiliyorum. 

Ülkemizde çok yetenekli ama maddi imkansızlık içinde olan öğrenci sayısı oldukça fazla dolayısıyla her kurum ve oluşumun bu seçimler konusunda hassasiyet göstermelerini temenni ediyorum. Ben bahsetmiş olduğum kurum ve kişilerin desteklerini alabildiğim için çok şanslıydım ve ekonomik olarak bu destekler olmadan yurtdışında uzun süre okuyabilmem sadece zor değil, imkansızdı.  Bu durumun stresini birebir yaşamış biri olarak elimde ekonomik imkanım olsa en çok istediğim şeylerden biri kendim gibi bu desteğe gerçekten ihtiyacı olan gençlere ulaşabilmek ve onlara eğitimleri konusunda destek olabilmek. Umarım bir gün bu dileğim gerçek olur.

Concertgebouw Oda Orkestrası ile birlikte çalacaksınız. Projeden bize bahseder misiniz? 

Concertgebouw Oda Orkestrası ile beraber konser verecek olan ilk Türk sanatçı olmak beni çok gururlandırdı gerçekten. Kendileriyle 16-24 Ekim tarihleri arasında yurt içi ve yurt dışında olmak üzere 6 konserlik bir turnemiz olacak ve bu turne LocksBridge Artist Management tarafından düzenlenecek. Turnede R. Schumann’ın Viyolonsel Konçertosu ve P.I. Tchaikovsky’nin keman için bestelemiş olduğu “Souvenir d’un Lieu Cher” başlıklı üç eserini seslendireceğiz. Kariyerimin bana göre en önemli projesi olması dolayısıyla bu turneyi çok büyük bir heyecanla bekliyorum. Türkiye’deki konserlere de tüm sanatseverleri davet ediyorum.

Size en büyük ilham kaynağı olan, vazgeçilmez” dediğiniz çellistler kimlerdir? 

Beğenerek takip ettiğim birçok çellist var ama hem solist hem oda müzisyeni hem de pedagog olarak en büyük ilham kaynağım çellist Gary Hoffman diyebilirim. Kendisi kişilik itibariyle de gerçek bir sanatçı ve mütevazi tavırlarıyla da harika bir örnek. Onun dışında tabii ki hocam, dünyaca ünlü çellist Gautier Capuçon hem enstrümandaki ustalığı hem de duruşuyla benim için gerçekten çok büyük bir ilham kaynağı.

Çello seyahatlerde taşınması zor ve hassas bir enstrüman. Sizin bu süreçte yaşadığınız zorluklar veya aktarabileceğiniz bir anekdot var mı?

Çellist olmak başlı başına bir serüven diye düşünüyorum. Öncelikle ebatlarından dolayı çantaya koyup götürme şansınız yok veya en hafif kutu bile olsa saatlerce sırtınızda taşımak zorundasınız ve hiçbir ulaşım aracında bagaja koyma lüksünüz yok, zira benim enstrümanımın sigortasında olduğu gibi, enstrüman sigortaları bagajda seyahati (araba dahil) kapsamıyor. Dolayısıyla her yere çift bilet alarak gidiyoruz ve her bilet kontrolünde ikinci biletin kime ait olduğunu anlatırken komik anlar yaşanıyor. Arkamda bekleyen yolcular, enstrümana bilet almış olamama şaşırarak durumu aşırı lüks buluyorlar fakat maalesef başka çare yok, ya bagaja vereceğiz ve kırılacak (birçok kez havayolları firmalarının dikkatsizliğinden ve özensizliğinden ötürü yaşandı) ya da bilet alarak güvenli bir şekilde yanımızda götüreceğiz. Çocuğumuz gibi hiçbir şekilde yanımızdan ayırmamız mümkün değil. Mesela uçak seyahatlerinde hiçbir zaman cam kenarında oturma şansımız yok, hava yolları kurallarına göre acil durum riskinden ötürü çello cam kenarında, biz çellistler ise hayat boyu orta koltukta seyahat ediyoruz. Biletleme açısından da birçok teferruat ve masrafı var, çünkü kolayca online bilet alabilmek mümkün değil. Çok fazla seyahat ettiğim spesifik bir anımı hatırlamakta güçlük çekiyorum ama her yolculuk başlı başına bir hikaye. 

2015 yılında Almanya’da yayınlanan “Traumereien” adli CD’de Mannheim Filarmoni Orkestrası eşliğinde C. Saint Saens’in Kuğu (Hayvanlar Karnavali) adli eserini solist olarak kaydettiniz. Çello repertuarında çalmaktan en çok zevk aldığınız eser hangisi? 

Tek bir eser veya besteci adı vermek çok zor zira zengin repertuarımızda çok fazla eser var severek seslendirdiğim. Fakat favorilerim arasında Ernst Bloch “Schelomo”, J. Brahms İkili Konçerto, J. Strauss Piyano ve Viyolonsel için Sonat ve G. Crumb Solo Viyolonsel Sonatı gibi birkaç eser sayabilirim.

Katıldığınız ve sizde en çok iz bırakan ustalık sınıfları hangileri oldu? 

Verbier Festival Akademisi, Kronberg Akademi Cello Masterclass’ları, The International Holland Music Sessions ve Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi. Verbier Festival Akademisi süresince usta isimlerle çalışmanın yanında, genç yıldızlar ve seçkin sanatçılar ile bir arada vakit geçirebilmek inanılmaz bir deneyimdi. Verbier küçük bir kasaba olduğu için 3 hafta süren akademi ve festival boyunca sokakta yürürken veya girdiğiniz bir restaurantta aniden Micha Maisky, Evgeny Kissin, Janine Jansen gibi dünya devleriyle karşılaşabilme ihtimaliniz çok yüksek. Kronberg Akademi’de ise çello açısından inanılmaz bir ortam, yine Verbier’de olduğu gibi bu sefer sadece çellistler özelinde inanılmaz isimlerle bir arada olmak unutulmayacak bir tecrübe, genci yaşlısı aklınıza gelebilecek herkes orada oluyor ve genç bir müzisyen icin bu tip tecrübeler özellikle de motivasyon açısından gerçekten çok önemli. Holland Music Sessions’a katılmak ise benim için çok büyük bir şanstı zira burada yine usta isimler ile çalışmanın yanı sıra Hollanda da birçok konser imkanı ve “New Masters on Tour” adlı bir resital turnesi için seçildim ve bu sayede biri meşhur Amsterdam Concertgebouw salonunda olmak üzere 4 ayrı şehir ve salonda resitaller verdim.

Bunların dışında ülkemizde yıllardır düzenlenmekte olan kuruculuğu ve direktörlüğünü Sayın Filiz Ali’nin yaptığı Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi hayatımda katıldığım ilk akademi olmakla beraber, çok kıymetli sanatçıları ülkemize getirerek genç yaşta Avrupa müzik kültürü ile tanışmamıza ön ayak olarak, eğitimimize büyük katkılarda bulundu. Hatta doktora eğitimimi tamamlamış olduğum Leipzig’deki hocam Prof. Peter Bruns ile de yıllar önce, 13 yaşımdayken ilk kez Ayvalık Müzik Akademisi’nde tanışmıştım, dolayısıyla her zaman benim için gerçekten çok özel ve unutulmaz bir yeri var. 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s